Bodrum Anadolu Lisesi 11.Sınıflar (BAL11LER)
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bodrum Anadolu Lisesi 11.Sınıflar (BAL11LER)

Created by EFECaaN ©2008
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
h2olt@n
Destekleyen
Destekleyen
h2olt@n


Mesaj Sayısı : 132
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 04/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:15

arkadaşlar okuduğunuz kitaplar hakkında kısa bilgileri ve elineizde bulunan kitap özetlerini burda paylaşabilrsinz Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
h2olt@n
Destekleyen
Destekleyen
h2olt@n


Mesaj Sayısı : 132
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 04/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:20

reşat nuri güntekin- ÇALIKUŞU


1. KİTABIN KONUSU:

Bir subay kızı olan Feride ile teyzesinin oğlu Kamuran arasında yaşanan ve araya birçok engel girmesine rağmen birbirlerine karşı bitmeyen aşklarını anlatıyor.

2. KİTABIN ÖZETİ:

Pek küçük yaşındayken annesi ölen Feride, babası da sınır sınır dolaşan bir subay olduğu için büyükannesinin yanında büyümüştür. Okul çağına gelince Feride’yi İstanbul’da ki bir Fransız kız yatılı okuluna yollamışlardır. Feride neşeli, zeki, çok asi, ele avuca sığmaz çok hareketli bir kızdır. Fırsat buldukça bir erkek gibi ağaçlara tırmanıp daldan dala atladığı için öğretmenlerinden biri onu çalıkuşuna benzetmiş, sonra da bu benzetme, onun adı olarak kalmıştır.

Babasının da ölmesi üzerine Feride’nin, yakını olarak sadece bir teyzesi kalmıştır. Feride, okulun büyüklü küçüklü tatillerini her zaman teyzesinin evinde geçirmektedir. Bu teyzenin Kamuran adlı, Feride’ den büyük bir oğlu vardır. Kamuran Feride’ ye karşın ağır başlı, kız gibi bir erkekdir. Bu yüzden Feride sürekli onla dalga geçmektedir. Fakat bunların arasında Kamuran, Feride’yi farkinda olmadan büyük bir aşkla sevmeye başlamışdır. Bu sevgi bir süre sonra karşılıkta görür. Feride de Kamuran’a karşılık vermektedir. Feride’ nin teyzeside bu durumu çok istediği için, Feride okulunu bitirdikten sonra iki gencin evlenmeleri kararlaştırılır.

Düğün hazırlıkları tamamlanmak üzereyken, bir gün kadının teki çıka gelir ve Feride’ye Kamuran’ın Avrupa’da bulunduğu sırada orada bir kızla aşk yaşadığını söyler. Bu durum hiçbir şeyi umursamaz gibi görünen Feride’yi çok derinden etkilemiştir. Feride bunun sonucunda gururuna yenilir ve derhal teyzesinin evinden uzaklaşır, yolunu izini kaybettirir. Bu yüzden evlenmede gerçekleşemez.

Feride nereye gideceğini düşünürken onu çok seven sütannesi aklına gelir ve oraya gider. Sütannesi onu görünce çok sevinmiştir. Feride bir süre sütannesinin evinde kalır. Bu arada oraya buraya başvurur bir iş için çünkü sütannesini daha fazla rahatsız edemeyeceğini ve yanındaki paranın da ona çok fazla yetmeyeceğini bilmektedir. Başvurularının sonunda Anadolu’da bir ilkokul öğretmenliği elde eder. Şimdi o hayat dolu hiçbir şeyi umursamayan genç kız artık bir öğretmen olmuştur. Feride Anadolu’yu hiç yadırgamaz. Zeyniler adlı bir köyde öğretmenliğe başlar. Zeyniler köyü Anadolu’nun çok ücra bir köşesindedir. Bu köyde Feride yaptığı herşeyi günlüğüne yazmaya başlar.

Bir zamanlarının hayat dolu asi genç kızı şimdi hayatı tanıma yolundadır. İster istemez ağır başlı olmayı öğrenmiştir. Ama başına gelen bunca şeye rahmen kötümser değildir. O köydeki fakir üstü yırtık pırtık olan öğrencilerini çok sevmiştir. Öğrencilerinin her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek ona büyük bir zevk vermektedir. Öğrencileri arasında Munise adında ortada kalmış, annesi kötü yola düşmüş bir kız vardır. Annesi yüzünden köylüler kızıda hiç sevmiyorlar. Feride, Munise’ye acır ve onu evlatlık alır. Feride çok mutlu olmuştur , aynı zamanda Munise’de çok sevinmiştir bu olaya.http://www.kitap.kalemguzeli.net/

Bir süre sonra Zeyniler köyü okulu da kapatılır. İşsiz kalan Feride başka bir yerde öğretmenlik yapmak için başvurmak amacıyla ile gider. Milli Eğitim Müdürlüğü’nde eski bir okul arkadaşına rastlar ve onunla Fransızca konuşur, Milli Eğitim Müdürü de bu olayı görünce, Feride’ yi merkezde kız öğretmen okulunda fransızca öğretmeni olarak görevlendirir. Feride fiziki olarak çok güzel bir kızdır ve bu fiziki güzelliğinin burda çok fazla göze çarpması Feride’yi endişelendirir. Ayrıca Feride’nin öğretmenlik yaptığı okuldaki müzik öğretmenide Feride’ye karşı büyük bir aşk duymaktadır. Fakat bu aşk bir ümitsiz vakadır. Ayrıca şehirde büyük dedikodularada yol açmıştır. Feride’ nin burda peşine bir çok erkek düşmüştür. Bu durum ise Feride’yi endişelendirmektedir. Bu yüzden tayinini ister. Böylece birkaç yer dolaşır. Bir sürede İzmir’de varlıklı bir ailenin kızlarınada özel ders verir. Fakat Feride’nin gittiği her yerde muthiş fiziği ve güzelliği başına dert açmaktadır. Feride bu güzelliği ve yalnızlığı çok kişinin dikkatini çekmektedir.

Feride daha Zeyniler’de iken bir askerin yaralanması ve oraya getirilmesi sırasında doktor Hayrullah Beyle tanışmıştır. Doktor, Feride’ye bu kadar güzel bir kızın böyle bir yerde ne aradığını, kesinlikle bir aşk meselesi yüzünden gelmiş olduğunu söylemiş Feride ise bunu reddetmistir. Yıllardan sonra tekrar Kuşadasın’da buluşurlar. Bu sırada Feride’nin okulu kapatılıp hastaneye çevrilmiştir. Feride artık doktorum himayesine girmiştir. Bir hasta bakıcı gibi doktora yardım etmiştir. Doktor Feride’yi ve artık büyümüş olan Munise’yi kendi öz kızları gibi sevmektedir. Ancak bu sırada doktor birgün ağır hastalığı olan birine bakmaya gittiği zaman Munise ağır bir sekilde hastalanır. Doktor dönesiye kadar kız yavaş yavaş, acı çeke çeke ölür. Munise’nin nezle sanılan hastalığı kuşpalazıdır.

Feride, Munise’ nin ölmesinden sonra kendini kaybedecek şekilde hastalanır. Günlerce doktorun evinde yatar. İyileştiği sıralarda doktor Hayrullah bey ne kadar yaşlı olursa olsun ikisi için bir söylenti cıkmıştır. Bu da o zamanın şartlarından dolayı olmuştur. Kasabayı türlü dedikodular alıp götürmektedir. Bekar bir erkeğin evinde genç güzel ve bekar bir kadının olması çok fazla dedikoduya yol açmıştır. Doktor bu dedikodulardan kurtulmak için çok pratik bir yol bulmuştur. Feride’yi de zorla ikna ederek evlenmişlerdir. Ancak tabiki bu evlilik sadece kağıt üzerindedir ve dedikoduların bitmesi içindir. Feride doktoru babası gibi sevmektedir. Doktor, Feride’nin defterini bulmuş ve baştan sona kadar okumuştur. Feride’nin her şeye rağmen Kamuran’ı sevdiğini öğrenmiştir. Gizli araştırmalar yapar. Kamuran bu zaman içinde evlenmiş ve eşi ölmüştür. Şimdi dört yaşlarındaki çocuğu ile yaşamaktadır. Doktor, Kamuran’a bir mektup yazar ve bu mektupta Kamuran’a bütün olan biteni anlatır. Feride ise bu sırada defterinin kaybolduğunu sanmaktadır ve defterini bütün aramalarına karşın bulamamıştır. Doktor yazdığı mektupla defteri ve bazı belgeleri paket haline getirmiştir. Feride’ye ölümünden sonra bu paketi Kamuran’a götürmesini vasiyet etmiştir. Doktor zaten oldukça yaşlıdır bu yüzden kısa bir süre sonra da ölür.

Feride, doktorun ölümünden sonra, hem paketi teslim etmek hem de çok özlediği teyzesini görmek üzere, Tekirdağ’a teyzesinin yanına gider. Niyeti orda fazla kalmamaktır. Paketi teslim edip bir iki gün kalıp Kuşadası’na geriye dönmektir. O günlerde ne rastlantı ki dinlenmek için Kamuran’da Tekirdağ’a gelmiştir. Feride paketin içinde neler bulunduğunu bilmemektedir. Bu içinde neler bulunduğunu bilmediği paketi teslim eder. Ama doktorun öldüğünü onlardan gizlemiştir. Böylece Kuşadasın’da doktorun yaşadığı bahanesiyle zorlanmadan geriye dönebileceğini ummaktadır. Fakat umduğu gibi olmaz teyzesi bu paketi Feride gitmeden bir gün önceden Kamuran’a verir. Kamuran o gece kardeşiyle birlikte defteri okur. Böylece, Feride’nin kendisini hala sevmekte olduğunu anlar. Hem de doktorun tembihlerini öğrenir. Kendisiyse, Feride gittiğinden beri Feride’yi unutamamiştir ve hala sevmektedir.

Feride, yeterince kaldığını ve geri dönmesi gerektiğini söyleyerek yola çıkmak üzere hazırlanır. Feride hayatla çok didişmiş ve artık bu gücünü yitirmiştir. Artık doktorunda olmadığı Kuşadası’na gitmek onunda hic işine gelmemektedir. Kuşadası’na dönmek, Feride’yi çok fazla üzmüştür. Ama bu durumunu etrafındakilere hiç belli etmemektedir. Bunu atrafındakilerin anlamasını istemez. Feride’yi götürecek araba kapıya yaklaşır. Fakat bu bir oyundur. Kamuran ve kardeşinin hazırladığı bir oyundur. Feride arabaya yaklaştığı zaman arabadan birden Kamuran iner ve Feride’yi kucaklar. Zaten tüm ev halkıda Feride’ nin tekrar yuvadan uçmasını istemiyorlardır. Bunun için tüm ev halkı elbirliği yapmıştır. Feride’nin tüm istemiyormuş gibi davranmaları olmaz demeleri falan boşadır. Kırık dökük kelimelerle bu oyundan kurtulmaya çalışmıştır ama nafile kurtulamamıştır. Çünkü, Kamuran artık kararlıdır ve ikinci bir gaflete düşmeyecektir. Bunu Feride’ye de onu bir daha kaybetmeyi göze alamayacağını ve onu şu an bile deliler gibi sevdiğini söyler. Çalıkuşu, gizli bir mutlulukla ve huzurla kendini Kamuran’ın kollarına atar.

3. KİTABIN ANAFİKRİ:

Aşkın araya ne girerse girsin asla yok olmayacağıdır.

4. KİTAPTAKİ ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Feride(Çalıkuşu): Fransız okulundan mezun; çok güzel, haşarı, canlı, cıvıl cıvıl, yaramaz, duygusal ve akıllı, canayakın, sevimli bir İstanbul kızıdır.

Kamuran: Feride’nin teyzesinin çok kibar, yakışıklı, sarışın, yüksek öğrenimli, fakat zenginliğinden dolayı herhangi bir işle uğraşmayan oğludur.

Doktor Hayrullah: Canayakın, iyi kalpli, yaşlı, sevimli, biraz inatçı ve sinirli biridir. Hayatını insanların mutluluğuna adamıştır.

Munise: Küçük, sarışın ve güzel bir köy kızıdır. Güzel olduğu kadar zeki ve nazik bir kızdır. Feride’nin yalnız geçen günlerinin tek dayanağı olmuştur.

5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kitap, bir romantik roman olduğu için, özellikle duygusal insanların ellerinden bırakamayacakları bir kitaptır. Kitap sade bir dille yazıldığı için akıcı ve sürükleyicidir. Olayların büyük bir bölümünün Anadolu’nun köylerinde geçmesi romana ayrı bir hava vermiştir. Romanda kullandığı idealist bir karakter olan Feride, insanın idealleri uğruna birçok şeyden vazgeçebileceğini göz önüne sermiştir.

6. KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

Reşat Nuri Güntekin :
25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1912). Bursa’da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’da öldü. İstanbul’da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.
Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da ekledi
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da İstanbul’da öldü.

ESERLERİ :
Hikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.
Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).
Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.
Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:21

KİTABIN ADI: KAŞAĞI
KİTABIN YAZARI :ÖMER SEYFETTİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ: ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL
BASIM YILI:1997

1. KİTABIN KONUSU:
Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan acabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.

2. KİTABIN ÖZETİ:
Annesi, İstanbul'a gittiği için kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan'la artık Dadaruh'un yanından hiç ayrılmaz. Bu, babasının seyisi, yaşlı bir adamdır. En sevdikleri şey atlardır. Dadaruh'la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, onlar için çok zevklidir.Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı... tık... tıkı... tık... tıpkı bir saat gibi... yerinde duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur.
O vakit Dadaruh, onu Tosun'un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir,
- Hadi yap! Der.
Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı.
Her sabah ahıra gelir gelmez,
- Dadaruh, tımarı ben yapacağım, der.Ama adam izin vermez ancak boyu at kadar olunca yapabileceğini söyler.Boyu atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun'un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, "Höyt.." diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı.Bir gün yalnız başına kalır. Hasan'la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyanır. Kaşağıyı arar, bulamaz. Annesinin bir hafta önce İstanbul'dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen alıp, Tosun'un yanına koşar, karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz.
- Sanırım acıtıyor? Diye düşünür.
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri bozulunca yeniden dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki kaşağıdan çıkarmak ister. On adım ilerdeki çeşmeye koşar. Kaşağıyı yalağın taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başlar. İstanbul'dan gelen, üstelik Dadaruh'un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezip, parçalar. Sonra yalağın içine atar. Babası çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh'a yanına çağırınca çok korkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorar.Dadaruh,
- Bilmiyorum, der.
Babasının gözleri ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söyler. “Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi” der.
Babası Hasan’I çağırır.
-Bu kaşağıyı niye kırdın?diye sorar.
Hasan, Dadaruh'un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını sarsarak,
- Ben kırmadım, der.
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, der babası. Hasan inkârda direnir. Baba öfkelenir. Üzerine yürür "Utanmaz yalancı" diye yüzüne bir tokat indirir.
- Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun! diye haykırır.
Artık ahırda hep yalnız oynar. Hasan eve hapsedilir. Annesi geldikten sonra da bağışlanmaz.Annesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez.
Ertesi yıl anne, yazın gene İstanbul'a gider.Hasan' a ahır hâlâ yasaktır. Bir gün birdenbire hastalandı. Doktor "Kuşpalazı" der. Babası yatağın başucundan hiç ayrılmaz.Hizmetç i kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk ağlamaya başlar.Gece uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan'ın hayali gözünün önüne gelir "İftiracı! İftiracı!" diye karşısında ağlar.Pervin' i uyandırır. Hasan'ın yanına gitmek istediğini ve babasına bir şey söylemek istediğini söyler.Yarın söylersin, der.Sabaha kadar gene gözlerini kapayamaz. Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırır.Ama zavallı suçsuz kardeşi, o gece ölmüştür.

3.KİTABIN ANA FİKRİ: Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARI DEĞERLENDİRİLMESİ :
Büyük çocuk: Hasan’ın abisidir. Babasından çok korkar. Atları çok sever.
Hasan :Küçük kardeştir.O da babasından çok korkar ve atları çok sever.Geçirdiğ i hastalık ölümüne sebep olur.
Dadaruh: Evin seyisidir. Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alır.İki çocuğu da çok sever.
Pervin: Evin hizmetçisidir. Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söyler.Bir o kadar da sulugözdür.
Baba: Çocuklarının üzerinde büyük bir otorite sahibidir.Çocukları onu çok sever ama ondan çok korkarlar.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve yerinde yapmıştır.Akıcılığı sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde okuyabilmesi için bütün imkan ve kabiliyetlerini sergilemiştir.
6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:

Ömer Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü yaparak yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa öykü türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini vermiştir. Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884'te Gönen'de doğdu. Öğrenimine, dört yaşında iken, Gönen Mahalle Mektebi'nde başladı. Ailesiyle birlikte İstanbul'a gelince (1892), ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray'daki Mekteb-i Osmani'da sürdürdü. Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi'nin subay çocuklarına özgü bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893). Buradaki eğitiminden sonra (1896), Edirne Askeri İdadisi'ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye'yi bitirdi. 22 Ağustos 1903'te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının çıkardıkları "Genç Kalemler" dergisinin kadrosuna katıldı. Balkan Savaşı'nın başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14 Eylül 1914). Kısa bir süre "Türk Sözü" dergisinin başyazarlığını yaptı. lan Calibe Hanım'la evlendi (1915). Eylül 1918'de eşinden ayrıldı. 6 mart 1920'de kaldırıldığı Haydarpaşa Hastanesi'nde şeker hastalığından öldü. Kadıköy Kuşdili'ndeki Mahmut Baba Türbesi mezarlığına gömüldü. 1939'da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki Asri Mezarlık'a taşındı.

ESERLERİ:
Romanları:
Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır.
"Fantezi roman" olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908'den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir.
Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe'nin kişiliğinde Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır.

YAPITLARI:
Öykü: Harem, (u.ö.), 1918; Yüksek Ökçeler, (ö.s.), 1923; Gizli Mabet, (ö.s.), 1923; bahar ve Kelebekler, (ö.s.), 1927.
Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970; kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970; Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli Mabet, 1970.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:21

Sahne
Psikanalizin doğumu arifesindeki 19.yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.
Aktörler
Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş. 'Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır,' diyor. Daha sonra 'kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?' diyecek. Ümitsiz.
Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca 'ama' pozisyonunda yaşamış biri.
Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.
Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor.
Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.
Konu
Ümitsizlik.
Birgün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. 'Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin,' der. Breuer Salomé'yi tekrar görebilmek umuduyla 'peki' der.
Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar...
Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:22

Yukarıdaki Kitap Nitsche Agladıgında adlı kitap Yazmayı unutmusum sanırım
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:22

KİTABIN ADI AKŞAM GÜNEŞİ

KİTABIN YAZARI REŞAT NURİ GÜNTEKİN

YAYIN EVİ VE ADRESİ İNKİLAP YAYINEVİ ,CAĞALOĞLU/İSTANBUL

BASIM YILI 1982

1.KİTABIN KONUSU:

Eser, hareketli bir hayattan sonra hasta olan bir adamın başından geçen olayları ve aşklarını anlatıyor.

2.KİTABIN ÖZETİ:

Necati küçük yaşta annesini ve babasını kaybedene kadar ailesiyle birlikte Büyükada’da yaşar. Amcası onu İstanbul’a yanına alır ve büyütür. Amcasının iki kızı vardır. Necati orta okulu bitirdikten sonra askeri okula girer. Buradan mezun olduktan sonra amcasının yardımıyla Fransa’ya askeri akademiye girer. Fransa’da gönlünü epeyce eğlendirir. Buradan mezun olduktan sonra İstanbul’a döner. İstanbul’dan Şam’a tayini çıkar. Şam’da sıkıcı iki yıl geçirdikten sonra Bulgaristan’a tayini çıkar. Bu göreve gitmeden önce bir aylığına izin alır. Amcasının yanına gider. Burada amcasının büyük kızı, kocası ile sorunları yüzünden kendisini vurur ve felç olur. Kızıyla birlikte babasının yanına taşınırlar. Bu tatil sırasında Necati gönlünü komşu kızı Zehra’ya kaptırır ve kendisini beklemesini söyler.

Necati Bulgaristan’a giderken bir Türk çetesi treni durdurur. Necati’nin subay olduğunu anlarlar ve çeteye dahil ederler. Bu Türk çetesi Rum çeteleri ile çatışmalara girerler. Bir çatışmada Necati ağır yaralanır ve yolunu kaybeder. Dört gün gibi bir süre terk edimiş değirmende kalır. Birisi onu bu yerde bulur ve bir hastahaneye götürür. Değirmende kalırken çok kan kaybeder ve yarası mikrop kapar. Doktorlar, Necati’ye bundan sonraki yaşamında heyecan yaşamamasını, eğer çok heyecanlanırsa öleceğini söyler. İyileştikten sonra hastahaneden ayrılır ve İstanbul’a amcasının yanına döner. İstanbul’a gidince durumu Zehra’ya açıklar ve ondan ayrılır. Necati’nin amcası görev sırasında ölmüştür ve yeni haberi olur. Nilgün, Necati ile ilgilenir ve ona bakar. Bir süre sonra Nilgün, Necati ile evlenir. Hastalığından dolayı düzenli bir hayat sürmek için babasından miras kalan Büyükada’daki çiftliğe yerleşir. Bir süre sonra Leyla çifliğe ziyarete gelir. Leyla büyümüş ve genç bir kız olmuştur. Necati ve Leyla çiftlikte gezerler, ata binerler, beraber dolaşırlar. Bu sırada birbirlerine bağlanırlar. Ve bir gün baloda Leyla ile dans ederken aşırı heyecanlanır ve ölür.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Hayat her zaman umduğumuz gibi gitmeyebilir, fakat değişikliklere kendimizi hazırlamalıyız.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :

NECATİ; gençliğini dolu dolu yaşamış, istegiği herşeyi yapmıştır. Geçirdiği hastalıktan dolayı eski hareketliliği kalmamıştır.

LEYLA; sevecen, çok güzel bir kızdır. Gönlünü genç yaşta Necati’ye kaptırır.

NİLGÜN; yardımsever ve iyi kalpli bir kızdır. Necati’ye çoçukluğundan beri aşıktır, fakat bunu söyliyemez.

5.KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Olaylar başlangışta akıcıdır, fakat sonlara doğru okuyucuyu fazla etkileyememiştir. Eserde yabancı tamlamalar kullanılmasına rağmaen, anlaşılır bir dille yazılmıştır.

6.YAZAR HAKKINDA KISA BİLGİ:

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.
ROMANLARI;
Gizli El(1922),Çalıkuş u(1922),Damga( 1924),DudaktanKa lbe(1925) ,Akşam Güneşi (1926),Bir Kadın Düşmanı (1927),Yeşil Gece (192,Acımak (192,Yaprak Dökümü (1930),Kızılcık Dalları (1932),Gökyüzü (1935),Eski Hastalık (193,AteşGecesi (1942),Değirmen (1944),Miskinler Tekkesi (1946),HarabelerinÇ içeği (1953),Kavak Yelleri (1950),Son Sığınak (1961),KanDavası (1955).

HİKAYE KİTAPLARI;

Tanrı Misafiri (1927),Sönmüş Yıldızlar (1927),Leyla ile Mecnun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:23

Ilahi Komedya
Cehennem-Araf-Cennet

Dante Alighieri


Dünya siirinin basyapiti "Ilahi Komedya", Dante'nin Cehennem'e, Araf'a ve Cennet'e yaptigi düssel bir geziyi destanlastirir. "Ilahi Komedya", 14233'e ulasan toplam dize sayisi ile, siir tarihinin en uzun soluklu siiridir. Dante'nin 1300 yilinin 7 Nisan Persembe gecesi baslayan gezisi bir hafta sürer, Dante'ye Cehennem ve Araf yolculugu boyunca Latin sair Vergilius rehberlik eder. Araf'in tepesinde Vergilius yerini, Cennet'te Dante'ye rehberlik edecek olan Beatrice'ye birakir. Dante, Beatrice'yi ilk kez gördügünde kendisi dokuz, Beatrice sekiz yasindadir. Dante, ömrü boyunca Beatrice'ye bagli kaldigi gibi, düsünce dünyasinin da esin kaynagi olur Beatrice.
Vergilius'un Aeneis destanini örnek alan ve siradisi bir aska mitoloji, tarih ve kutsal metinlerle de desteklenen gerçeküstücü bir ortamda yakilan bir agit olarak da degerlendirilebilecek olan "Ilahi Komedya"nin, tarih ve felsefeden dinbilime, gökbilimden geometriye uzanan bir ansiklopedi niteligi tasimasi da bir baska özelligidir.

"bi yerde daha söylemiştim yineliyorum; beş altı aydan fazla süründü elimde ama,MUHTEŞEM bişey bu "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:23

Da Vinci Şifresi

Louvre Müzesi, Paris
22.46

Meşhur Müze Müdürü Jacques Sauniére, müzedeki Büyük Galeri'nin kemerli geçidindesendeledi. Görebildiği en yakın tabloya, bir Caravaggio'ya doğru hamle yapt. Varaklı çerçeveyi kavrayan yetmiş altı yaşındaki adam, sanat şaheserini duvardan çıkarıncaya dek kendine doğru çekti ve Sauniére, tablonun altına sırtüstü yıkıldı.

YakHnlardaki demir parmaklHklH kapH, tahmin ettiFi gibi, gürültülü sesler çHkartarak indi ve
salonun giriKini kapattH. Parke zemin sallanmHKtH. Uzak bir mesafede alarm zilleri çalmaya
baKlamHKtH.
Soluk soluFa kalan müze müdürü, bir süre hareketsiz kalarak nefesini dengelemeye çalHKtH.
Tablonun altHndan sürünerek çHktH ve kendine saklanacak uygun bir yer aradH.
Tüylerini ürpertecek kadar yakHndan gelen bir ses duydu. "KHpHrdama."
Elleriyle dizlerinin üstünde duran müze müdürü donakalmHKtH. YavaKça baKHnH çevirdi.
Kilitli kapHnHn dHKHnda, yalnHzca beK metre ötede, ona saldHran kiKinin devasa silueti
durmuK, demir parmaklHklar arasHndan bakHyordu. Hortlak gibi solgun bir yüze ve beyaz
saçlara sahip, uzun boylu, iri cüsseli biriydi. Koyu kHrmHzH gözbebeklerini pembe iris
çevreliyordu. Albino ceketinden çHkardHFH silahHn namlusunu, parmaklHklar arasHndan müze
müdürüne doFrulttu. "KaçmamalHydHn." AksanHnHn nereye ait olduFunu anlamak kolay
deFildi. "imdi bana nerede olduFunu söyle."
Galerinin zemininde savunmasHz bir halde çömelen
müze müdürü, "Sana daha önce de
söyledim," diye kekeledi. "Neden bahsettiFin hakkHnda hiç fikrim yok!"
"Yalan söylüyorsun." Hayalet gözlerindeki pHrHltH dHKHnda kHpHrtHsHz duran adam, ona baktH.
"Sen ve kardeKlerin, size ait olmayan bîr Keye sahipsiniz."
Müze müdürü adrenalinin arttHFHnH hissetmiKti. Adam bunu nasl biliyor olabilirdi?
"Bu gece gerçek koruyucularHna iade edilecek. Bana saklandHFH yeri söylersen yaKarsHn."
Adam silahH müze müdürünün baKHnH hedef alacak Kekilde doFrulttu. "Bu, uFruna öleceFin bir
sHr mH?"
Sauniére nefes alamHyordu.
Adam baKHnH yan yatHrarak, silahHn namlusundan dikkatle baktH.
Sauniére kendini savunarak ellerini kaldHrdH. YavaKça, "Bekle," dedi. "Sana öFrenmek
istediFin Keyi söyleyeceFim." Müze müdürü ardHndan gelen kelimeleri özenle seçti.
Söyledikleri, hiçbir zaman ihtiyaç duymamayH ümit ederek, defalarca tekrar ettiFi bir yalandan
ibaretti.
Müze müdürü konuKmayH bitirdiFinde, saldHrganH kendinden emin bir ifadeyle gülümsedi.
"Evet. DiFerleri de bana aynen bunlarH söylemiKti."
Sauniére pes etmiKti. Dierleri?
Dev adam, "DiFerlerini de bulmuKtum," diye alay etti. "Üçünü birden. Az önce
söylediklerini teyit ettiler."
Bu doru olamazd! DiFer üç sénéchaux'un kimliFiyle birlikte müze müdürünün gerçek
kimliFi, sakladHklarH eski sHr kadar kutsaldH. Sauniére Kimdi, sénéchaux’larHnHn katH kurallarH
takip ederek, kendi ölümlerinden önce aynH yalanH söylediklerini anlHyordu. Bu, protokolün bir
parçasHydH.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ByBaşkan
Admin
Admin
ByBaşkan


Erkek
Mesaj Sayısı : 957
Yaş : 31
Nerden : adana
Kayıt tarihi : 03/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:24

KİTABIN ADI: AŞK-I MEMNU

KİTABIN YAZARI: HALİD ZİYA UŞAKLIGİL

YAYIN EVİ: İNKILAP YAYIN EVİ

BASIMYILI:1993

1) KİTABIN KONUSU:

Bihter ve Behlûl arasındaki yasak aşkı anlatan bir romandır.

2) KİTABIN ÖZETİ:

Roman Peyker ve Nihat Beyin evlenmesiyle başlar. Peyker ve Bihter’in annesi Firdevs Hanım duldur ve Adnan Beye gizliden ilgi duymaktadır. Ancak Adnan Bey Bihter’den çok hoşlanmaktadır. Onunla evlenir. Adnan Bey varlıklı , asil bir aileden gelmiştir. Annesi bu evliliği hiç kaldıramaz.

Bir gün toplanıp pikniğe giderler, bütün aile oradadır. Adnan Beyin yeğeni Behlûl Peyker’e dayanamaz ve onu ensesinden ateşli bir şekilde öper. Peyker buna çok kızar çünkü kocasına çok bağlı birisidir. Behlûl Bihter’e göz koyar. Ondan çok hoşlanır, onun fiziki görünüşü Behlûl’u çıldırtma seviyesine getirir. Bihter’in kendisinden hoşlanmasını sağlar ve o günden sonra her gece beraber olurlar.

Behlûl ve Bihter’in mektupları Nihal tarafından görülür. Nihal bu olaya inanamaz çünkü Behlûlle evlenmeyi düşünmektedir. Nihal’in tam mutluluğu düşündüğü bir sırada bu olayı öğrenmesi hayatını yıkmıştır. Adnan Beyin bu olayı öğrenmesiyle her şey değişir.

Adnan Bey ve Nihal eskisi gibi beraber yaşamaya karar verirler. Artık hayatlarında ne Behlûl ne de Bihter olacaktır.

3) KİTABIN ANA FİKRİ:

Yasak bir aşk bir ailenin yıkımına neden olabilir, gerçekleri zamanında farketmek sevdiklerinin daha fazla üzülmesini engeller.

4) KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ :

Bihter: Düzgün bir fiziğe sahip, çok güzel, erkekleri kolayca elde edebilen cazibeli bir kadındır. Annesine karşı kin beslemektedir.

Adnan Bey: Bihter’in kocasıdır. Orta yaşlı, varlıklı, iki çocuk babası, asil bir ailenin tek çocuğudur.

Nihal: Adnan Bey’in kızı. Zeki, güzel ve çalışkan bir kişiliğe sahiptir. Behlûl’e ilgi duymaktadır. Annesinin ölümü onu derinden etkilemiştir.

Behlûl: Adnan Bey’in yeğenidir. Kadınlara karşı özel bir ilgisi vardır. Bu onda bir zaafiyet haline gelmiştir.

5) KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kitaptaki olaylar belirli ve düzgün bir sıra izlediği için okuyucuda bir heyecan uyandırıyor ve kitaba bir sürükleyicilik kazandırıyor. Kitapta kişilerin ruhi ve psikolojik tasvirlerine yer verilmiştir. Ancak kitabın dilinde düzeltme olması itibariyle yalın ve sade bir hale getirilmiştir. Fazla yabancı kelimelere yer verilmemiştir. Kitap yazıldığı dönemin insan ve aile ilişkilerini aynen yansıtmaktadır.

5) KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ:

Edebiyatımızın en önemli yazarlarından Halit Ziya Uşaklıgil, 1866 yılında İstanbul’da doğmuştu. Bir süre Fatih Askeri Rüştiyesi’nde okudu. 1896 yılında döndüğü İstanbul’da -dönemin etkin edebiyat hareketi olan- Servet-i Fünun topluluğuna katıldı. Meşrutiyet’in ilanından sonra bir süre Darülfünün’da Batı edebiyatı dersleri veren Uşaklıgil, hükümet tarafından yurtdışı hizmetlere gönderildi. Halit Ziya, 1945 yılında yine İstanbul’da öldü.

Çoğu edebiyat incelemecisi tarafından Türk romanının - gerçek anlamda- miladı kabul edilir Halit Ziya. Onun başyapıtı “Aşk-ı Memnu” ise bugün bile roman tekniği açısından aşılmış değildir. Halit Ziya, 150’den fazla hikaye ile altı romana imza atmış, tiyatro, şiir, hatıra, makale ve çevirileriyle arkasında altmış kadar kitap bırakmıştır.

Başlıca eserleri: Mai ve Siyah, Aşka Dair, Bir Ölünün Defteri, Aşk-ı Memnu, Ferdi ve Şürekası ve Hepsinden Acı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
h2olt@n
Destekleyen
Destekleyen
h2olt@n


Mesaj Sayısı : 132
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 04/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:26

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK- NUTUK


Nutuk Türkiye devletinin yazılan ilk tarihidir. Yazarı Mustafa Kemal ******’tür. Yaptığı tarihi gelecekteki Türk insanına tanıtabilmek amacıyla bu kitabı kaleme almıştır.

Nutuk: ****** tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisinin 15-20 Ekim tarihleri arasında Ankara da toplanan İkinci Kongresinde okunmuştur. Konuşma otuz altı buçuk saat sürmüştür.

Nutuk 1919’dan başlayarak 1927 ye kadar olan tarih dilimini incelemektedir. Bu dönem üç bölümde ele alınmıştır.

1. Kuva-i Milliye (Ulusal güçler) Dönemi
Nutukta yeni Türkiye Devletinin kuruluşu anlatılmaktadır. Yeni Türk devletinin kurulmasındaki maksat da şu şekilde açıklanmıştır: Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu da tam bağımsız olmakla sağlanabilir. “Ne kadar zengin olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan ileriye gidemez.” demiştir ve Mustafa Kemal ****** şu sözleri söylemiştir “Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.” Diyerek kurtuluş isteyenlerin parolasının “Ya bağımsızlık ya ölüm olduğunu “ söylemiştir.http://www.kitap.kalemguzeli.net/

Burada devlet kurmanın zorlukları görülmektedir. ****** Samsun’a çıktığı anda ülkenin genel durumu; Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu topluluk savaşta yenilmiş Osmanlı Ordusu zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes imzalanmış, ulus yorgun ve bitkin bir durumda, ulusu ve ülkeyi savaşa sürükleyenler yurttan kaçmış, padişah ve halife soysuzlaşmış, kendini ve tahtını koruyacak alçakça önlemler araştırmakta, hükümet yüzsüz, onursuz, korkak, ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta, yurdun dört bir yanındaki topluluklar devletin bir an önce çökmesine çaba harcıyorlardı. Bu şekilde açıkladıktan sonra ulus egemenliğine dayanan kayıtsız şartsız yeni bir devleti kurmak için izlediği politikayı, karşılaştığı güçlükleri bunalımları ve çatışmaları anlatmaktadır. Bu haliyle Nutuk, sömürgeci devletlerin altında yaşayan uluslara kurtuluş yolunu gösteren bir yapıt özelliği taşımaktadır.

2. Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de açılmış ve o günden sonra tüm askeri ve sivil makamların ulusun başvuracağı en yüce katın Meclis olacağını halkına bildirmiş ve Meclis, Mustafa Kemal ******’ün açık ve gizli oturumlardaki bir iki gün süren açıklamaları ve konuşmalarından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı seçmiştir.

3. Cumhuriyet Dönemi :http://www.kitap.kalemguzeli.net/
****** İsmet Paşa ile birlikte bir yasa tasarısı hazırladı. Bu tasarıdaki 20 Ocak 1921 tarihli anayasanın devlet biçimini saptar maddelerini değiştirerek birinci maddenin sonuna “Türkiye Devletinin Hükümet biçimi Cumhuriyettir” cümlesini ekleyerek maddeyi değiştirmiştir ve yapılan Meclis toplantısında Anayasanın Değiştirilmesi ile ilgili maddenin görüşülmesi kabul edildi. Toplantı sonunda yasa birçok milletvekilinin “Yaşasın Cumhuriyet” söylemleri ile kabul edildi ve böylece 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş oldu. Daha sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Oylamada Mustafa Kemal ****** toplantıya katılan yüz elli sekiz kişinin tümünün oylarını alarak Cumhurbaşkanı seçildi.

Nutuk sömürge ulusların bağımsızlıklarını kazanmaya yardımcı olacak bir program niteliğindedir. Bu eser okunduğunda Türk kurtuluş savaşının bir askeri savaş olduğu kadar bir düşünce savaşı da olduğu görülmektedir.

Nutuk, Mustafa Kemal ******’ün halkına verdiği bir hesap pusulasıdır. Çünkü ulusal kurtuluş savaşı boyunca o halkıyla birlikte olmuştu ve halkına “Hayat demek savaş ve çarpışma demektir. Hayatta başarı yüzde yüz savaşta, başarı kazanmakla elde edilebilir. Bu da manevi ve maddi güce dayanır. İnsanların uğraştığı tüm sorunlar, karşılaştığı tüm tehlikeler, elde ettiği başarılar toplumca yapılan genel savaşın dalgaları içinde doğar.” Sözlerini söylemiş ve halkından can istemiş, halk seve seve vermiş, mal istemiş, halk seve seve vermiştir. Bunlar nerede, nasıl, niçin, harcanmış ? Nutuk halkın kafasındaki bu sorulara da açıklık getirmiştir.http://www.kitap.kalemguzeli.net/

Türk halkından alınan canın ve malın ülkenin işgalinden, ulusun kölelikten kurtularak onurlu, bağımsız, çağdaş bir devlet ve toplum olarak yaşaması için harcandığını belgeleriyle açıklamaktadır. ****** bu eserinde, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalışmış ve Türk gençliğine bıraktığı kutsal armağanı şu sözlerle noktalamıştır;“ Bu uzun ve ayrıntılı sözlerim tarihe mal olmuş bir devrin öyküsüdür, burada ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtmiş isem kendimi mutlu sayacağım” demiş. Nutuk, yeni Türkiye devletinin nasıl kurulduğunu merak eden tüm insanlarımızın okuması gereken bir başucu eseridir. Bundan dolayı siyasi yaşantımızda olduğu kadar, devlet felsefesinde de kullandığımız en baş eserdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
h2olt@n
Destekleyen
Destekleyen
h2olt@n


Mesaj Sayısı : 132
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 04/02/09

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:28

türk tarihinin önmli eserlernden biri olan nutuk yzmazsak olmaz:D
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:43

Türk Dili ve Kompozisyon Dersi
KİTAP ÖZET FORMU

Kitabın Adı : İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ
Yazarı : Charles DİCKENS
Sayfa Adedi : 380
Basıldığı Yer/Yıl : ALTIN YAYINEVİ/1980


1.KİTABIN KONUSU:
Hayattaki büyün zorluklara rağmen kendi onurları ve düşünceleri için mücadele edenlerin hikayesi.

2.KİTABIN ÖZETİ:
1775 yılının Kasım ayının dondurucu bir gecesinde eski ve saygı duyulan Tellson bankasının temsilcisi Mr.Jervis Lorry, bir posta arabasıyla Dover şehrine gider.Orada son günler, Londra’dan geri dönmesi için ülkesine çağrılan Lucie Manette adında güzel bir Fransız ile buluşacaktır. Birlikte Paris’e giderler. Manette ‘nin babası, Dr.Manette,Defarge’lerin meyhanesinin üstündeki küçük bir tavan arasında gizlenmektedir. Dr.Manette Bastille hapishanesindeki bir hücrede tek başına 18 yıl hapis tutulmuştur. Şimdi, ruhsal dengesi bozulduğundan İngiltere’ye mülteci olarak götürülecektir. Lorry ve Luci Manette’nin Paris gezisine Tellson bankasının Jerry Cruncher adında sadık,garip görünüşlü bir hizmetkârı da eşlik eder.
Defarge’lerin meyhanesi, Paris’teki ihtilalcilerin merkezidir. Eski rejimin baş düşmanı olan Defarge’ler tavan arasını Dr.Manette’ye vermişler ve Dr.Manette de hergün geçmişini hatırlamaya çalışmıştır. Bu arada Bn.Defarge ihtilâl geldiği zaman ortadan kaldırılmasını istediği bütün aristokratların adlarını içeren garip bir atkı örmektedir.
Lucie ve Jarvis Lorry’nin yaşlı Dr.Manette’yi Londra’ya getirmelerinden beş sene sonra, John Barsad adındaki bir adamın İngiltere aleyhine casusluk yapmakla itham ettiği Charles Darney adındaki bir Fransızca öğretmeninin yargılanmasında bulunurlar. Manette’ler beş sene önce Fransa’dan İngiltere’ye dönerlerken Darney’e vapurda rastladıklarını söylerler.Darney’I parlak bir avukat olan,Sydney Carton kurtarır. Carton sanığa o kadar benzer ki diğer avukat Mr.Stryver,sanığı “tanıyanlar”ın ifadelerini alt üst eder.
Yargılanmadan sonra, Darney ve Carton Manette’lerin mütevazi evlerini sık sık ziyaret ederler.Darney’in St.Evemonde’ler denen bencil Fransız aristokratlarının mirasçısı oldukları anlaşılır.Onlarala hiçbir alışverişte bulunmamaya karar veren Darney Londra’da yaşamaya karar vermiştir.
Parlak fakat istikrarsız biri olan Carton,Mr.Stryver’ın davalarının hazırlanmasıyla görevlendirilirse de çok defa sarhoş olduğundan duruşmalarda hazır bulunamaz.Her iki genç de Lucie ‘ye kur yaparlar.Darney’I seçtiği zaman Carton asil bir hareketle Lucie’nin seçtiği bir kimse için hayatını feda etmeye hazır olduğunu söyler.
Darney ve Lucie evlenirler.Fransa’da ihtilâl patlayıp, ihtilâlciler Bastille hapishanesini basarak mahkumları serbest bıraktıkları zaman, küçük kızları altıyaşındadır.Charles Darney’in amcası St.Evrémondé Markisinin kullandığı arabanın küçük bir çocuğu öldürmesi Fransız köylülerini öfkelendirmiştir.Çocuğun babası Markisi mahkemeye getiremeyince,yatağında öldürmüş ve bunun sonucunda da asılmıştır.





Bir gün İngiltere’deki yeni St.Evrémondé Markisine bir mektup gelir.Darney, mektuptan, ailesinin eski hizmetçisinin ihtilâlciler tarafından hapsedilir.Markis’e müdahale ederek kendini kurtarmasını rica eder.Çünkü tutuklandığı zaman Charles’in emirlerini yerine getirmeye çalışarak halka aile namına tazminat vermektedir.Darney,şerefli bir düşünceyle,Fransa’ya giderek bir şeyler yapmaya karar verir.
Böylece,Paris’e Tellson bankasının bu şehirdeki bir işini yönetecek Jarvis Lorry ile birlikte gider.Darney,şehre gelir gelmez,ülkeye dönen bir aristokrat diye tutuklanır.Haber İngiltere ulaşır ulaşmaz,Lucie ve Manette,yardım için Fransa’ya giderler.Bastille zindanında uzun yıllar hapsediln Dr.Manette, bu olayın damadının kurtulmasına yardımcı olacağını düşünür.
Manette’ler Paris’e geldiği zaman terör rejimi tam bir egemenlik kurmuştur. Kana susamış ihtilâlciler,yaşlı doktora saygı gösteriyorlarsa da,Defarge’lerin St.Evrémondé ailesi mensuplarına besledikleri nefret öylesine derindir ki,Darney mahkeme önüne çıkarılmadan önce,bir buçuk yıl hapis yatar.Bütün bu süre zarfında Lucie kocasını göremez.
Darney ,sonunda mahkeme önüne çıkarılır.Bn.Defarge mahkeme salonunun ön sırasında oturur,şeytani atkısını örer ve Darney’in öldürülmesini ister.Charles, St.Evrémondé’lerle hiçbir alış-verişi olmadığını söyler ve gerçekte ailenin servetinin yıllarca zarar verdikleri halka geri verilmesini emrettiğini söyler. Halkın saygı duyduğu Dr.Manette adının lehine konuştuğu zaman, mahkemedeki dinleyiciler kendisini alkışlarlar.Darney serbest bırakılır.
Mahkeme kendisini serbest bırakmakla beraber,Darney’in Fransa’dan İngiltere’ye gitmesine izin vermez.Manette’ler bu zaferi henüz kutlamamışlardı ki, Darney yeniden tutuklanır.Defarge’ler ve kimliği belirtilmeyen esrarengiz bir tanık onu, halk düşmanlığıyla suçlamıştır. Darney,hücresinde teselli edilemez bir durumda kendisini suçlayanın kim olabileceğini , Lucie’nin eski sadık himetçisi Bn.Pross , uzun yıllardır görmediği kayıp kardeşini Paris sokaklarında görür.Bu senelerce önce İngiltere’deki mahkemede Darney aleyhine tanıklık yapan hain John Barsad’dır.
Şimdi,Sydney Carton da Paris’tedir.İhtilâlcilerin bir casusu olarak Barsad’la görüşür. Kendisini, daha önce İngiltere için casusluk yapmış biri diye teşhir edeceği tehtidinde bulunarak, onunla gizli bir antlaşma yapar.
Darney’in yeni mahkemesinde,Mr.Deuarge,St.Evrémonde’ları iğrenç suçlamalarla karalayan bir liste çıkarır.Adam, Dr. Manetta’yı da, Darney aleyhindeki tanıklar arasında gösterir. Bu önemli belge, ihtiyar doktor tarafından Bastille’deki hapis hayatı sırasında yazılmış ve ihtilâlciler burasını ele geçirdikleri zaman Defarge,Dr.Manette’nin hücresinde bulmuştur.
Belgede St.Evrémondé Markisinin dehşet saçan bir suçu nasıl işlediği ve tutuklandığı anlatılmaktadır.Soyluların hukukuna göre Markis Bn.Defarge’in kız kardeşi yoksul bir kızın ırzı geçmiştir.Kız ölüm döşeğindeyken Dr.Manette Evrémondé ailesini lanetlemektedir.
Uzun yıllar unutulan bu belgenin hakimler üzerinde etkisi olur.Bunu yazdığını reddetmesine ve hakimlerden merhamet dilemesine rağmen,Dr.Marnette’nin sözleri göz önüne alınmaz Darney’in atalarının işlediği suçların cezasını çekmesi kanaatiyle 24 saat içinde giyotinle öldürülmesine karar verilir.Fakat yıllardı kendisini terkeden Sydney Carton, şimdi sevdiği kadının kocası adına hareket etmeye karar verir.Şantaj yaptığı Barsad’ın yardımıyla, Barney’in hücresine girmeyi başarır.Kendisi ile elveda içkisi içeceğini söyleyerek Barney’in içkisine uyuştutucu madde katar ve onunla elbiselerini değiştirir.Mahkuma çok benzediğinden Carton,Darney’in adına giyotin altına yatacaktır.


Bu arada Bn.Defarge Lucie’nin küçük kızı da dahil bütün aileyi ihbar etmek için Manette’nin evine gider. Bn.Pross Darney’ler Fransa’dan kaçarken onun onları yakalamasını engeller.Bu sırada Bn.Defarge Bn.Pross’la boğuşurken kendi silahıyla kendini öldürür.
Tüm bu olaylar olurken Carton giyotine götürülüyordur.İdam anı gelip giyotin düşmeden önce söylediği söz aynı zamanda kitabında sonu olur:
“Şimdiye kadar yaptığım her işten çok daha iyi bir iş yapıyorum.Şimdiye kadar böyle bir huzura kavuşmamıştım.”

3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Hayattaki bütün zorluklara rağmen kandi onurumuz ve düşüncelerimiz dğrultusunda mücadele etmeliyiz.

4.ROMANDAKİ KARAKTERLER:
Dr.Alexandre Manette: Bir zamanların güçlü parlak doktoru;Bastille zindanında geçirdiği on sekiz sene sonunda hemen hemen yıkılmıştır.
Lucie Manette: Dr. Manette’nin kızı,Darney’in karısı;kocasına ve ailesine bağlı bir kadın.
Charles Darney:St.Evrémondé Markis’ininin ve aristokratların zulmüne karşı cephe alan yeğeni.
Sydney Carton:Kendi kendisini yıkan,fakat parlak bir avukat.
Madam Defarge:Aristokratlardan intikam almaktan başka bir şey düşünmeyen biri.
Bn.Pross:Lucie’nin kaba ve güçlü hizmetçisi ve arkadaşı.

5.ROMAN HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞ:
Usta bir yazar olan Charles DICKEN’ın bu romanı gerçekten okunmaya değer.


6.YAZAR HAKKINDA BİLGİ:
Charles DİCKENS
1812 yılında Landport’ta doğdu.İngiliz edebiyatının en ünlü yazarlarından biridir.Doklarda çalışan küçük bir memurun oğludur.Çocukluğu sıkıntılar içinde geçti.Babasının hapse girmesi nedeniyle iyi bir öğrenim yapamadı.Küçük yaştan itibaren hayatını kazanmak zorunda kaldı.Bir noterin yanına katip olarak girdi;kendi kendini yetiştirdi.Mizah yanı çok güçlü bir insandı.”Boz” takma adıyla yayınladığı resimli mizah hikayeleri çok beğenildi.Oldukça üretken bir yazar olarak tanımlanır.Özellikle toplum sorunlarını işledi.Romanda kişiler basit tabakalardan seçilmesine rağmen, davranışları,karakterleri,konuşmaları ile günlük hayatta sık sık rastlanan kişilerdir.Aslında bu kişilerle İngiliz toplumunun düzeltilmesi gereken kurumlarını;sözgelimi borçlu hapishaneleri,fabrikaları,yatılı okullar gibi konuları eleştirmiştir.Bu yönüyle bir sosyal reformcu yazar niteliği göstermektedir.Bu tutumuyla hükümeti harekete geçirmeyi umut ediyordu. Kendisinden sonra gelen bir çok sanatçıyı etkiledi.1870 yılında öldüğü zaman büyük adamlar için ayrılan Westminster Abbey mezarlığına gömüldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:44

KİTABIN ADI BEYAZ DİŞ
KİTABIN YAZARI JACK LANDON
YAYIN EVİ VE ADRESİ ROMAN ODA YAYINLARI
BASIM YILI MART 2001


KİTABIN KONUSU:
İlkel bir dünyaya kavuşmak için uygarlıktan kaçacağı yerde, insanların aasına katılmak için ormanı terk eden vahşi bir köpeğin acı, buruk, şaşılası bir yaşamı anlatmaktadır.

KİTABIN ÖZETİ:
Karanlık ladin ağaçları ormanı, donmuş nehrin her iki yakasında yer alıyordu. Arazi öylesine cansız, ıssız ve soğuktu ki hüzün kelimesi bile onu tanımlamada yetersiz kalıyordu. Sessizlik her yanı sarmıştı.
Ama yine de bu uzak yabani topraklarda dirençli bir yaşam vardı. Görünümleriyle kurttan farksız bir köpek sürüsü donmuş nehir boyunca ilerliyordu. Hayvanların sık tüylü postları buz tutmuştu. Solukları havayla karışınca buharlaşıyor, sonra incecik buz taneciklerine dönüşüp tüylerine yapışıyordu. Deri koşumları, yine deri kayışlarla peşleri sıra sürükledikleri bir kızağa bağlanmıştı.
Gece olunca köpeklerlerden biri kaybolur. Günden güne de kabolmaları devam etmektedir. Sahiplerinden Bill kurt sürüsünü ürkütmek ve hıncını onlardan almak için onları vurmaya kara verir. Ama bu onun sonu olur.
Daha sonra dişi kurt ve diğer sürünün üyeleri başka bir kızak grubunun geldiğini fark edince onların peşini bırakırlar. Sürünün diğer üyeleriden olan Tek göz ve Genç kurt dişi kurtla birlikte olabilmek için bir mücadeleye girişirler. Bu mücadeleyi Tek göz kazanır. Dişi kurtla birlikte dört adet yavruları olur. Yavru kurt mağradan çıkmadığı ve dünyayı tanımadığı için çok toydur. Ama daha sonra mağradan çıkar ve tehlikeli dünyayı kendi gözleriyle görür. Kıtlık zamanı vaşak yavrularını yerler fakat annesiyle dişi kurt ve beyaz diş dövüşmek durumunda kalırlar. Bu dövüşü vaşak hayatını kaybederek öder. Bu olaydan sonra ise dişi kurt’un yani “kishe”nin sahipleri gelir ve beyaz dişi ve annesini kamplarına götürürler. Beyaz diş günden güne daha vahşileşir ve Lip lip’in ve kamptaki diğer köpeklerin öfkesini üstüne çeker. Bunun sebebi ise babsının bir kurt olmasıdır. Kampta gün geçtikçe Beyaz diş’in ünü git gide yayılır. Yalnız bu ün kötü bir ündür. Çadırlardan balık, et vb gibi yiyecekleri çalar, diğer köpeklerle boğuşur, oları kimi zaman öldüresiye döver. Kampta beliren kıtlıklerda kampı terk eder ve kıtlık bitene kadar oraya uğramaz. Böyle yapmasının nedeni ise kaptaki insanların aç kalınca köpekleri de yemeleridir. Bir gün Beyaz Diş ile Kishe ayrılmak zorunda kalırlar. Beyaz Diş annesinin ardından gitmeye kalkar ama sahibi Gri Kunduz gitmesine izin vermez. Daha sonra ise Gri Kunduz elindeki malzemeleri satmak için kuzey ülkesine gider ve yanında Beyaz Diş de vardır.
Kuzey ülkesi sınılı yaz aylarında altın arayıcılarının gözde yerlerinden biri olmuştur. Buraya yüzlerce altın arayıcısı gelir. Bu umt ülkesin de Gri Kunduz elindeki malları satarak iyi bir gelir elde eder. Beyaz Diş orada da rahat durmaz. Alltın aramaya gelen kişilerin narin, zayıf, korkak köpeklerine derslerini verir. Beyaz Diş’in bu durumunu gören kuyzey ülkesinin yerlilerinden Güzel Smith bu halini Gri Kunduz’a onu kendisine satması için konuşur. Gri Kunduzun karalı tutumu karşısında ise taktik değiştirerek Gri Kunduz’a içki verir ve onu alıştırır. Bir aya kalmadan Güzel Smith Gri Kunduz’un elinde ne varsa ne yoksa hepsini alır ve verdiği içkilerin parasına karşılık Beyaz Diş’I ister. Mecburen Gri Kunduz bu isteği yerine getirmek zorunda kalır.
Beyaz Diş Güzel Smith’i ilk gördüğünden beri hiç hoşlanmamaktadır. Üç defa kaçma girişiminde bulunur ama yine Güzel Smith kaçan köpeği Gri Kunduzdan tekrar alır. Bu arada da öfkesi ve diğer canlılara karşı olan düşmanlığı giderek artar. Eski sahibini kendisini verdiği için ona karşı nefret duyuyordur. Yeni sahibi ise onu günden güne daha da kızdırır ve onu köpek dövüşlerine çıkarır.
Beyaz Diş karşısına çıkan bütün rakiplerini teker teker öldürür. Dövüşlerde başka şansıda yoktur. Sadece yenen hayatta kalır diğerinin ise oradan ölüsü çıkar. Beyaz Diş yine bir dövüşte yalnız bu seferki zorlu bir rakip olan bir doberman cinsi köpekle dövüşür ve bu köpek onu gafil avlar. Doberman Beyaz Diş’in can alıcı bölgesi olan boğazını kapar. Beyaz Diş ne yaptıysa onun elinden kurtulamaz. O civardan geçmekte olan kızaklı iki kişi Beyaz Diş’in yardımına koşarlar. Onu sahibinden az bir para karşılığı zorla alırlar. Güzel Smith Beyaz Diş’i vermeyi ilk başta kabul etmese de sonunda razı olur ve onu satar.
Beyaz Diş yeni sahibi olan Scott’i ilk başta kabul etmez. Kendisini cezalandırmalarını bekler. Halbuki Scott Beyaz Diş’in bu haliyle yaşayıp yaşamayacağını düşünür çünkü Beyaz Diş fazla hırpalanmış, boğazında yarası vardır. Buna rağmen Beyaz Dişyaşamayı başarır ve yeni sahibinin sevgisi sayesinde yavaş yavaş uysallaşmaya başlar. Beyaz Diş sahibinin evini koruyup gözetlerken sahibi ise onun bakımını üstlenmiştir.
Gün gelir Scott işi gereği Kaliforniya’ya ailesinin yanına gitmeye karar verir. Ama Beyaz Diş sahibinin ilk gitme girişiminden tecrübe alarak onun kendisini tekrar terk edeceğini sezer. İstediği gibi sahibiyle birlikte ailesinin yanına gider. Oradaki kurallara çabuk alışır. Diğer köpeklerle kavga etmez, tavukları yemez, başka issanlara saldırmaz, eğer hırsız değillerse tabii.
Haberlerde Scott’ın babasının mahkum ettiği bir katil hapisten kaçar ve zanlı Scott’ın evine girer. Ev halkı o gece büyük bir gürültü ve iki el silah sesiyle uyanırlar. Salona girip baktıklarında Beyaz Diş’in yaralı olarak yattığını katilin ise boylu boyunca kanlar içinde yere serili bulurlar. Beyaz Diş’i hemen veterinere götürürler. Doktor ameliyata alınması gerektiğini fakat bu durumda ameliyat iyi geçse dahi yaşayamayacağı kanısındadır. Lakin Beyaz Diş’in yaşama gücü bu vahim durumunda devreye girerek onun hayatta kalmasını sağlar ve eşi olan kangal köpek ve yavruları ile birlikte olayların yorgunluğu yüzünden güneşin ılıklığında derin bir uykuya dalar.

KİTABIN ANAFİKRİ:
Hayattaki zorluklara karşı ne olursa olsun elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğini ayrıca doğadaki her canlının vahşiş bile olsa sevgiye muhtaç olduğunu aşılamaktadır.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Beyaz Diş: Zeki, çevik, vahşi,
Kische: Beyaz Diş’in annesidir.
Tek göz: Beyaz dişin babasıdır.
Lip Lip: Beyaz Diş’in kamptaki peşini bırakmayan düşmanıdır.
Gri Kunduz: Beyaz Diş’in ve annesinin sahibi aynı zamanda güçlü, adil, cesur bir insandır.
Matt: Scott’ın yardımcısıdır. Beyaz Diş’in ilk başta sevmediği fakat sonra onun iyi bir insan olduğunu fark ettiği bir kişidir.
Scott: Beyaz Diş’in en son sahibidir. Beyaz Diş ondan sevginin ve koşulsuz itaatin ne olduğunu öğrenmiştir.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
İnsanın insanla ve doğayla olan mücadelesini destansı boyutlara ulaştırmıştır. Okumanızı tavsiye ederim.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Çocukluğu ve gençliği, onu denize bağlayan Batı Kıyısı'nda geçti. Ortaokuldan sonra okulu bıraktı, ama kendini yetiştirmeyi bırakmadı. Tam bir kitap ve kütüphane kurduydu. Bu arada adını Jack olarak değiştirdi. Beş yıllık bir aradan sonra, 19 yaşında liseye döndü. Liseden sonra Berkeley'deki Kaliforniya Üniversitesi'ne de başladı.
Ama o zamana dek limanda ve fabrikalarda amelelik yapmış, inci kaçakçılığına karışmış, Pasifik seferi yapan gemilerde miço olmuş, mevsimlik işçilerin arasında ülkenin pek çok yerini dolaşmış biri olarak üniversiteyi çok sıkıcı ve ruhsuz buldu. Altı ay dayandığı üniversiteyi "hevesten yoksun aklın gönülsüz arayışları"nın sürdüğü bir yer olarak tanımladı. Yine aynı sıralarda okumanın yanısıra yazmaya da merak sardı. Durmaksızın öyküler, fıkralar, şiirler yazıp yayıncılara yolluyor, ama sürekli reddediliyordu. 1897'de Alaska'da altın peşine düştü. Altın bulamadı ama, eserlerinde ustalıkla kullanacağı pek çok deneyim ve öyküyle geri döndü. 1899'da büyük bir dergiyle anlaşarak düzenli olarak hikayelerini yayınlatmaya başladıÖyküleri yayınlanmaya başladıktan sonra hayatı boyunca, ne olursa olsun günde en az bin kelime yazmayı adet edindi. Bu sıkı disiplini sayesinde de bu denli üretken olabildi. Kısa sürede tanındı. "Halkla ilişkiler" (yani PR) işini çok iyi kullandı. Sinema endüstrisinin geleceğini gören ve romanlarının filme alınmasını sağlayan ilk edebiyatçılardandı.1900'de Bess Maddern ile ilk evliliğini yaptı. Ama bu bir mantık evliliğiydi. Beş yıl sürdü. Joan ve Bess adında iki kızı oldu. Bess ile evliyken tanıştığı ve "can yoldaşım" dediği Charmian Kitteridge ile 1905'te evlendi. Charmian sıkı bir can yoldaşıydı. Birlikte, bugün pek yaygın olan aile tipi gezi teknelerinin ilk örneği olan Snark'ı yaptırıp 1907'de Hawaii'ye yelken açtılar, 1905'ten başlayarak koskoca bir çiftlik kurdular. Charmian üç de kitap yazdı. London 22 Kasım 1916'da, yani daha kırk yaşındayken böbrek yetmezliğinden öldü.

Kitapları :

Martin Eden Demir Ökçe
Güneş Çocuğu Deniz Kurdu
Beyaz Diş Yanan Gün Işığı
Ay Vadisi Dehşet Ülkesi
Cinayet Vadisi Vahşetin Çağrısı
Halk Avcısı Sevginin Katıksızı
Büyük Serüven Ademden Önce
Ateş Yakmak Direniş
Alın Teri Şampiyon
İntihar Alaska Kid
Tanrılar ve Köpekler Kız Kar ve Kan
Düş Ülkelerine Yolculuk Can Yoldaşı
Doğu Yakası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:45

KİTABIN ADI : CEMİLE
KİTABIN YAZARI : CENGİZ AYTMATOV
YAYIN EVİ : ÖTÜKEN
BASIM YILI : 1990
SAYFA SAYISI : 64

KİTABIN KONUSU: Danyar ve Cemile’nin gönlü bir tesadüftür birleşir, bilinmezlik ikliminde. Gizliden gizliye severler birbirlerini. Önceleri kendilerine dahi itiraftan korkarlar. Lakin aşkın sis perdesi her ikisini de sarmıştır bir kere.
Cemile adlı bu roman:Cepheden yeni dönen Danyar ile kocası cephede olan Cemile’nin yasak aşkını anlatıyor.

KİTABIN ÖZETİ: Kendim için çok değerli olan tablonun karşısına geçiyor ve tabloya uzun uzun bakıyorum.Tabloda sonbaharın solgun görüntüsü var.Rüzgar,uzaktaki sıradağların üzerinden hızlı hızlı kayan küçük alabulutları kovuyor.Ön planda,koyu kızıl renkte bir pelin bozkırı.Ve bir de,son yağmurlardan sonra kurumaya vakit bulamamış kapkara bir yol.Yağmurdan yumuşayan tekerlek izleri boyunca iki yolcunun ayak izleri uzayıp gidiyor.İzler uzaklaştıkça silikleşiyorlar. O iki yolcu ise,bir adım daha atsalar çerçeveden dışarı çıkacaklar sanki.Bu yolculardan biri…

Savaş başlayalı üç yıl olmuştu.Aile büyükleri uzak cephelerde,Kursk ve Oral önlerinde savaşıyorlardı.Büyük erkeklerin harcı olan günlük ağır işler henüz onbeş yaşına basmamış olan çocukların omuzlarına yüklenmişti.Avılda iki akraba ailenin evleri yanyanaydı.Diğer evin aile reisi ölmüş ve karısı iki çocuğuyla kalmış.Kabilede hala yaşatılan eski geleneğe göre ,dul bir kadının çocuklarını alıp başka bir yere gitmesine izin verilmez.Onun için bizimkiler bu kadını babamla evlendirmişler.Babam ölenin en yakın akrabası olduğundan,atalarının ruhuna saygısı ve ödevi,onu bu kadınla evlenmeye mecbur etmiş.Böylece bizim evde ikinci bir aile olmuş. Bu evde iki oğlunu verdi orduya.Bunlardan büyüğü olan sadık,askere gitmeden az önce evlenmişti.Sadık’ın annesi mert,hatır sayan,kimseye kötülük düşünmeyen bir kadındı.Talihde yüzüne gülmüş,ona çalışkan bir gelin vermişti:Cemile,çalışkanlıkta annenin benzeriydi.Yorulmak nedir bilmez,her işten anlayan ama hareketleri biraz farklı bir kadın.

Birgün eve geldiğimde avluda onbaşı Ozmat’ı gördüm.Erkekler olmayınca tahıl çuvallarını Avıl’dan istasyona asker eşlerinin taşımasına karar vermişlerdi. Bunun için Cemile’yi istiyordu.Annem ilk önce razı olmadı.Daha sonra benimde Cemile’nin yanında gitmem şartıyla Ozmat annemi razı etti.Bizle beraber köye cepheden yeni gelen Danyar’da gelecekti.Danyar’ın şaşılacak yanı,sürekli dalgın olmasına rağmen,çok hızlı çalışması ve iyi iş yapmasıydı.Onu gören,açık yürekli hiçde çekingen olmayan bir insan sanırdı ama o aksine içine kapanık bir insandı.
Birgün Cemile’yle Danyar’ın arabasına ağır bir çuval yükleyerek şaka yaptık.Danyar o an bunu çok ciddiye aldı fakat ertesi gün hiç bir şey yokmuş gibi davranmaya devam etti.Bu eşşek şakasından dolayı Cemile kendisini Danyar’a karşı mahçup hissediyordu.Dönüşte Cemile şarkı söylemeye başladı.Sesi güzeldi ve onu dinlemek bir zevkti.Bir an durdu ve Danyar’a seslendi:
-Hey danyar,sende bir türkü söylesene! Sen yiğit değilmisin yani!
Danyar atlarını durdurarak biraz mahcup,cevap verdi:
-Söyle Cemile söyle,can kulağıyla dinliyorum seni!
-Ne yani bizim kulağımız yok mu?Anlaşıldı söylemek istemiyorsun.
Ve Cemile söylemeye devam etti.
Ondan türkü söylemesini niçin istemişti acaba?Belki öylesine istemişti,belki de onu konuşturmak istiyordu.Az sonra tekrar türküsünü kesip bağırdı:
-Hey Danyar,sen hiç aşık oldun mu?
Böyle dedi ve gülmeye başladı.
Danyar soruya cavap vermiyor ve susuyordu. Cemile’de sustu.
“Birine türkü söyletmenin en iyi yolu bu diye”düşündüm ve güldüm.Dereyi geçtikten sonra Danyar kamçısını şaklattı ve birdenbire türkü söylemeye başladı.Yavaş sesle,kesik kesik söylenen bu türküde çok dokunaklı,coşkulu benim anlatamayacağım bir şey vardı.
O günden sonra hayatımızda bir değişiklik olduğu belliydi.Ben artık sürekli olarak iyi bir şeyin olacağını bekliyor,bunu istiyordum.

Her zamanki gibi istasyondan geliyorduk.Bu defa Danyar’a bir şeyler olmuştu:Türküsünde öyle tatlı öyle dokunaklı bir sevecenlik ve yalnızlık duygusu vardı ki ona olan sempati ve merhametten insanın gözleri sulanıyor,boğazına bir şeyler takılıyordu.Cemile,danyar’ın arabasına bindi ve onun yanına oturdu.Elini göğsüne koymuş ve sanki taş kesilmişti.Ben arabanın yanında yürüyor,hafifçe hızlanarak öne geçiyor ve gözucuyla onlara bakıyordum.Danyar sanki Cemile’nin varlığını hissetmemiş gibi söylüyordu türküsünü.Cemile Danyar’a iyice sokulmuş,başını hafifçe onun omzuna dayamıştı.
Danyar’ın sesi titredi,sonra yeni bir kuvvetle yine gürledi,çınladı.Danyar şimdi bir aşk türküsü söylüyordu.Bu engin bozkırda ben iki aşık görmüştüm.Beni farkedemiyorlardı bile.Bambaşka iki insan olmuşlardı.
Danyar’I dinlerken her zaman duyduğum o anlaşılmaz heyecan beni yine sardı.Ve bir anda,ne istediğimi apaçık anlayıverdim:Ben,onların resimlerini yapmak istiyordum.Avıl’a döndüğümüzde resmi yapmaya başladım.Kendimi öyle kaptırmıştım ki etrafımda olanları ne görüyor, ne duyuyordum. Ancak tepemde bağıran bir sesle kendime geldim:Cemile idi bu.Önümdeki resmi gördü ve resme uzun uzun baktı.Ve
-Onu bana ver,hatıra olarak saklayacağım.
Böyle dedi ve kağıdı katlayıp koynuna soktu.

İki yıl aradan sonra o sonbahar tekrar okula döndüm. Derslerden sonra sık sık çay kenarına gider,şimdi teredilmiş ve ıpıssız harman yerinin yakınında bir yere oturdum.Birden yanyana giden iki insan gördüm. Cemile ile Danyar,vadide patikadan demiryolu kavşağına gidiyorlardı. Başları fundaların arasında iki defa daha göründü ve sonra kayboldular…
-Cemileeee! Diye bağırdım olanca kuvvetimle.
Aklımı kaybetmiştim sanki.Dereye dalıp,suların içinde arkalarından koşmaya başladım.Hızla giderken birden düşüp yuvarlandım.Gözlerimden çeşme gibi yaş akıyordu.İşte o zaman yerde uzanıp yattığım o anlarda,birden anladım Cemile’yi sevdiğimi.Evet,sevmiştim ve bu benim ilk çocukluk,ilk gençlik aşkımdı.O an ben yalnız Cemile’den ve Danyar’dan değil,çocukluğumdan da ayrılmıştım.

Şimdi onlara bakıyor ve Danyar’ın sesini işitiyorum.Beni de yola çağırıyor:Demek ki bavulumu alıp gitmenin zamanı geldi.Ben de bozkıra,kendi köyümüze döneceğim ve orada yeni renkler arayacağım.




KİTABIN ANA FİKRİ:Sevgi engel tanımaz.

KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ: Danyar:Savaştan yeni dönmüş, bir ayağı aksak, genç ve yorgun bir delikanlıdır. Yetim büyümüş,içine kapanık biryapıya sahiptir. Yüreğinin gizlerini kimseye açmamıştır. Sessizdir hem de çok sessiz. Gözleriyle konuşur.Belkide pek zahmetli geçmiş öksüzlük yılları ona duygu ve düşüncelerini gizlemesini öğretmiştir.

Cemile: Tabiatı Danyar’dan farklı da olsa, düşüncelerini konuşarak gizler.Sert mizaçlı, lafını esirgemeden dobra dobra konuşur. Kimilerini bu tavrı rahatsız etse anne onun en çok bu yönünü sever. Hal ve tavırlarında serbest, büyüklerine saygılıdır. Oldukça da güzeldir. Kocası evliliklerinin dördüncü ayının ertesinde savaş dolayısıyla askere gitmiştir. Kocasının ara sıra gönderdiği mektupların son satırlarında geçen “Karım Cemile’ye selamlar” cümlesi, cemilenin deli dalgalar gibi coşan yüreğini tatmin etmez.

KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Küçük bir çocuğun ağzından anlatılan romanda tahliller:ayrıntılı,kısa ve sıkıcı olmayacak şekilde yapılmıştır.Yazarın dili sade ve sürükleyicidir.Sadece iki insan arasındaki sevgi değil vatan sevgisi,doğa sevgisi çok güzel işlenmiştir.Cemile adlı bu romanı herkesin okumasını tavsiye ederim.

YAZAR: Kırgız Türk romancı. Kırgızistan'ın Şeker köyünde doğdu. Cumbul'da baytar okulunu (1946) ve Kırgızistan Tarım Enstitüsü’nü bitirdi (1953). Deneme çiftliklerinde çalıştı. Bir müddet Moskova'da Gorki Enstitüsü'nde staj gördü. Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde okudu. 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963'te Lenin Ödülü'nü aldı. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Kırgızistan'ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra ülkesini Lüksemburg'da büyükelçi olarak temsil etti.
Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içinde düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış bir yazardır.
Hikayelerinde milletinin temel mülkü olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal hikaye ve türküleri, bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikayeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmaya çalışmış.
Hikayelerinde halkının değerlerini, dertlerini, varsa onun içindeki çürümeyi anlatan yazarın en önemli özelliği, özüne bağlılık, kendinden, halkından, coğrafyasından haberdar olma olarak kendini gösteriyor.
Hikayelerinde, Kırgız Türklerinin zengin şifahi kültürüne ait efsaneleri, masalları, türküleri kullanışında gözlenen coşku da yazarın bu yanının en bariz göstergesi durumundadır

Ülkemizde bilinen ve en çok satan kitapları: Toprak Ana, Elveda Gülsarı, Yıldırım Sesli Manascı, Yüzyüze – Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, Dişi Kurdun Rüyaları, Cemile – Sultan Murat, Beyaz Gemi, Kızıl Elma – Oğulla Buluşma - Beyaz Yağmur – Asker Çocuğu – Deve Gözü – Cengiz Han’a Küsen Bulut, Kassandra Damgası
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:45

MADAM BOVARY

TANITIM:

“Madam Bovary” adlı roman Gustave Flaubert tarafından yazılmış olup, Celal Öner tarafından da dilimize çevirilmiştir. Bu kitap Oda Yayınları’nın 5.baskısıdır ve 382 sayfadan oluşmaktadır.

KARAKTERLER:

Emma Bovary : Romanın baş kahramanıdır. Romantik istekleri mantığının önüne geçmiş, güzel bir kadındır. Daima gözü yükseklerdedir. Elindeki ile yetinmeyi bilmeyen, doymayan bir kişiliğe sahiptir o nedenle hayatta hiçbir zaman mutlu olamamıştır.
Charles : Tembel bir kocadır. Hayatı boyunca hep annesinin istediklerini yapmaya mecbur kalmıştır. Çocukluk yıllarından kalma bu eziklik onu zayıf karakterli biri yapmıştır.
Homais : Meraklı ve misafirperver bir eczacıdır.
Rodolphe: Zengin ve çapkın bir erkektir.
Lheureux : Çıkarcı bir insandır. İnsanların hayatına karışan bir satıcıdır. Aynı zamanda çok paragözdür.
Rollet Ana : Dürüst bir hizmetkardır. İşini sevmemesine rağmen güvenilir bir sütannedir.
Leon : Yakışıklı ve saf bir duygusaldır. Emma Bovary’e aşıktır.

ÖZET:

Charles Bovary, orta halli bir ailenin oğludur. Annesi oğluna ne kadar düşkünse babası da o kadar ilgisizdir. Annesinin kendisine düşkünlüğü nedeniyle arkadaşlık ilişkilerinde zorluk çeker ve annesi onu sürekli yönlendirmektedir. Charles annesini baskısıyla tıp okur ve dul bir kadınla evlenir. Kısa bir süre sonra Charles’ın hasta karısı ölür. Bu arada Charles bir çiftlikte Rouault Baba’ya bakmaktadır. Bu çiftlikte tanışyğı Roualut Baba’nın kızı Emma ve Charles arasında bir yakınlaşma başlar ve evlenirler. Emma Bovary, zengin olma hayalleriyle yıllar geçtikçe

bunalıma girer. Charles karısı için çok üzülmektedir ve hava değişikliğinin iyi geleceğini düşünerekten Yonville’e taşınmaya karar verirler. Başta çok mutlu olan evlilikleri Emma Bovary’nin avunmaması nedeniyle gittikçe kötüleşir. Zengin olma hayalleri onu mutsuzluğa itmektedir.
Güzelliğinin yanında iyi bir eğitim alması ve terbiyesi ile çevresindekileri etkilemeye başlar. Genç ve yakışıklı Leon da bunların arasındadır,ama Madam Bovary’den beklediği karşılığı bulamaz ve böylece Yonville’i terk eder. Kısa bir süre sonra Emma, Rodolphe adlı bir adama aşık olur ve onunla ilişkiye girer. Rodolphe için her tür fedakarlığı göze alır ve o kadar çok para harcar ki, son olarak elinde sadece imzaladığı senetler kalmıştır. Bu ilişki Emma’ya zarar vermeye başlamıştır. Rodolphe Emma’yı terk eder ve Emma Bovary ciddi bir bunalıma girer. Charles karısını iyileştirmek için her türlü çareye başvurmuştur; fakat sonuç alamamıştır. Ödenmeyen senetler sonucunda evlerine haciz konur. Bu acılara dayanamayan Emma Bovary ilaç içerek intihar eder. Charles Bovary de karısının acısına dayanamaz ve kısa bir süre sonra o da ölür.

İLETİ:

Romanın baş kahramanı olan Emma Bovary, elindeki ile yetinmeyip, boş hayallerinin peşinden gidip, elindekileri de kaybeden bir kadındır. Madam Bovary beklentilerimizi olanaklarımıza göre sınırlandırmamızı gerektiğini anlatır. “Madam Bovary” gerçek hayatta yaşamış olan insanların öyküsüdür. Karakterler günlük yaşamdan alınmıştır. Burda alt sınıftaki insanların üst sınıf olma isteklerine boş hayallerle ulaşamayacakları vurgulanmaktadır.

BİÇİM:

Madam Bovary’nin dili oldukça sade ve akıcıdır. Argo sözcüklere rastlanmamaktadır. Anlatım genellikle betimlemelerden oluşmuştur. Aynı zamanda karşılıklı diyaloglara da yer verilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:47

Fatih harbiye
Eserin baş kahramanı Neriman lise yıllarında tanıştığı ve yedi yıldır birlikte olduğu dostu Şinasi’den gittikçe uzaklaşmaya baslar.

Artık o Şinasi’nin ve çevresindekilerin tanıdığı Neriman değildir. Giyimi, zevkleri, derslerine ve çevresine karsı tavırları değişmiştir.

Doğu medeniyeti ve ona ait her şeyden nefret etmekte, buna karşılık Batı medeniyeti ve ona ait her şeye sevgi duymaktadır. Bu yüzden İstanbul’da Batının etkilerini en çok üzerinde taşıyan Beyoğlu semtine karsı aşırı bir sevgi duyar ve her fırsatta evlerinin bulunduğu Fatih'ten tramvaya binerek oraya dolaşmaya gider.

Bu arada konservatuarın Bati Müziği Bölümü ve Beyoğlu’ndan tanıştığı zengin aile çocuğu Macit ile arkadaş olur. Macit onun gözünde Batiyi ve medeniliği temsil eden bir gençtir. Bu yüzden ona karşı bir sevgi duyar.

Hatta Neriman bir gün Şinasi’ye yalan söyleyerek Macit ile buluşmaya gider. Fakat Şinasi bu yalanın farkına varır ve araları iyice bozulur.

Bir gün Macit Neriman’ı zengin insanların katılacağı büyük bir baloya davet eder. Neriman da bu baloya katılmayı çok istemektedir. Baloya gitmeye izin alabilmek ve gerekli parayı temin edebilmek için, son zamanlarda değişen tavırlarından dolayı kendisine kızmakta olan babası Faiz Bey’in gözüne girmeye çalışır. Uzun konuşmaların ardından Faiz Bey, Şinasi ile birlikte gitmeleri şartıyla baloya gitmesine izin verir.

Bunun üzerine Neriman baloda giyeceği bir elbise almak için Beyoğlu’na gider. Dönüşte dayısının evine uğrar. Fakat burada dayısının kızlarından dinlediği bir olay Neriman’ın hayatini değiştirir.

Olay sudur: "Fakir bir Rus gitaristle yasayan bir Rus kızı, az parayla yaşamak kendisine ağır geldiği için onu terk ederek, tanıştığı zengin bir Rum ile evlenir. Fakat bu zenginlik içindeki hayatta eskisinden çok daha mutsuz olur. Bu hayattaki her şeyi ve çevresindeki insanların davranışlarını basit ve yapmacık bulur. Pişman olarak tekrar fakir Rus gitariste döner. Fakat adam kendisini kabul etmez. Buna dayanamayan Rus kızı intihar eder."

Neriman dinlediği bu olayla kendi hayati arasında büyük bir benzerlik bulur. Gittiği yolun yanlış olduğunu, mutlu olmak için sadece paranın ve medeniyetin yeterli olmadığını, iç huzurun da gerektiğini anlar.

Balodan da, Macit'ten de vazgeçer. Doğu medeniyeti ürünü olduğunu düşünerek nefretle bir kenara bırakmış olduğu udunu tekrar eline alır. Şinasi ile de en kısa zamanda evlenmeyi kabul eder.

Artık Neriman, babası Faiz Bey ve Şinasi mutsuz geçen günlerin ardından nihayet huzurlu günlerine dönmüşlerdir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:48

KİTABIN ADI KİRALIK KONAK
KİTABIN YAZARI Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
BASIM TARİHİ 20. Baskı 1999 İSTANBUL
KİTABIN YAYIM MAKSADI Türk toplumunun tarihsel gelişim sürecinde ilk belirtileri XVIII. Yüzyılda görülen ve tanzimatla somutlaşan batılılaşma hareketleri buna bağlı olarak hayat tarzı, değerler ahlak kısacası kültürel değişim.


KİTABIN ÖZETİ :
KİRALIK KONAK
Naim Efendi çok zengin, zengin olduğu kadarda hesaplı bir kişiydi. Babasından kalma bir servetti. Büyük bir ihtimamla idare ve muhafaza ediyordu. II. Abdülhamit döneminde devletin yüksek mevkilerinde bulundu. Bir çok defalar valiliklerde dolaştı. Şürayı Devlet Azası, Rüşümat Müdiri Umumisi oldu. İnkılaptan iki sene evvel dolaşık bir “TEVLİYET” (Mütevellilik) davası yüzünden istifasını verdi ve Hükümet işlerinden tiksinerek bir köşeye çekildi. Fakat memuriyet döneminden kalma bayramlaşma ve özel deftere imza olayını hiçbir zaman aksatmazdı.
Bütün çocukluğu, bütün gençliği İstanbul ‘un en kalabalık konağında geçen Naim Efendi eğlenceli meclisleri, ahbap arasındaki sohbetleri, misafirlere ziyafetleri çok severdi. Fakat öyle bir zaman yaşadı ki bunların hepsi yasaktı. Naim Efendi yeni sazdan, yeni şarkılardan zevk almak şöyle dursun, son senelerde yazılan ve konuşulan Türkçe’yi de anlamıyordu.
Bundan beş sene öncesine kadar karısı Nefise Hanımefendi yanı başında idi, rahatını huzurunu mümkün mertebe koruyordu. Zira, bu ihtiyar kadın ölünce evin içinde yalnız kaldı. O öldükten sonra yerine Sekine hanım geçti; fakat Sekine Hanım hiçbir cihetten annesine benzetmiyordu. Tabi ki babası gibi çekingen, içinde titiz, iradesiz, tembel bir kadındı; hususiyle kocasının nüfusuna ve çocuklarının arzularına son derece uyardı. Kocası ise kırk beş yaşında bir züppeden başka bir şey değildi.
Naim Efendinin damadı Düyunu Umumiye Müfettişlerinden Servet Bey, Naim Efendinin saflığından yararlanarak bütün iradesini konak içerisinde istediği gibi yürütüyordu. Servet Beyin oğlu Cemil henüz yirmi yaşında bir mektup çocuğu olmasına rağmen Beyoğlu’ndaki büyük lokantaların, gazinoların, barların sadık gediklisi idi. Bu yaşında bir çok zevkleri vardı. Biraderinin küçük sırlarında vakıf olan Seniha ise son çıkan moda gazetelerinin resimlerine benzerdi. Körpe ince ve çolak vücudu ipek böcekleri gibi daima biçim değiştirme, başkalaşma içerisindeydi.
Pazartesi günleri Seniha’nın çay günleridir. Avrupa’nın bütün kibar kadınları gibi o günleri giyinir; kuşanır ve tam beşte konağın salonunda nadir görülen bir hanımefendi vakariyle ziyaretçilerini beklerdi. Seniha salonun bir köşesinde iki genç kızla halasının torunu Hakkı Celis’in kendisine okuduğu şiirleri dinler, gözüküyordu. Bu genç kendisinden iki ay küçük olmasına rağmen ve bir çok şiiri bazı mecmualarda çıkmasına rağmen ona parmakları mürekkep lekeli ve pantolonunun dizleri çıkmış zavallı bir mektep çocuğu gibi görünmekten kurtulamıyordu. Saat beşe henüz gelmişti ki; Faik Bey konağı ziyarete geldi. Faik Bey Cemil’in yakın arkadaşları arasındaydı. Kumral, zayıf, uzun saçları iyi taranmış bir gençti. Küçük yaşından beri Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde dolaşmış, oturmuş olduğu için hareketlerinde hiç sahte görülmeyen bir frenk zarafeti ve kıvraklığı vardı. Faik Bey ile Seniha arasındaki münasebetin bir arkadaşlık derecesinden fazla olduğunu genç kızın bütün erkek ve kadın arkadaşları bili verirlerdi.
Fakat, buna da hafif bir flört manasını verirlerdi. Zira Faik Bey, pek çapkın bir delikanlı ve Seniha, pek şuh bir genç kızdı. Günden güne aralarındaki sevgi çoğalmaya başladı. Faik Bey için Seniha’yı sevmek birdenbire vazgeçilmeyen ihtiyarlardan biri oluverdi. O şimdi kumara ne kadar düşkün ise, Seniha’yı da o kadar arıyor. Seniha’ya kendini o kadar düşkün hissediyordu. Dört günlük bir ayrılıktan sonra sabah Faik Bey konağa geldi. Henüz herkes uykudaydı. Saçları karma karışık, yüzü sapsarıydı. Yanaklarında üç günlük bir sakal, toz renginde bir kir tabakası vardı. Seniha ne var? Ne oldu? Demek isteyen gözlerle Faik Bey’ i süzdü. Faik Bey sessiz bir şekilde hiçbir şey söylemiyordu. Seniha daha sonra kardeşi Cemil’ den öğrendiği kadarıyla Faik Bey’ in kumarda Üç yüz elli lira kaybettiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu öğrendi. Cemil parayı Seniha’nın büyükbabasından istemesini söyledi. Seniha’nın bunun mümkün olmayacağını söylemesi üzerine Cemil Seniha’nın elmaslarını rehin koymasını istedi.
Seniha dolabını açtı içinden bir çekmece çıkardı. Çekmecenin içinden birkaç tane mahfaza aldı ve birer birer Cemil’e uzattı.
Ve hayatında ilk defa olarak ağır ve ciddi bir şekilde düşündü, kaldı. Hayat bir an içinde, ona çıplak ve en kaba haliyle görünmüştü. Bu dünyada her şey ne bayağı, ne beyhude, ne kirliydi... Bu dünyada güzellik bir hayal, sezgi bir efsane, asalet ve zerafet, insanın üstünde hafif bir cilaydı. En güzel bir yüze bir iskelet ifadesi vermek için iki gecelik bir uykusuzluk, bir sevgiyi bir alışverişe çevirmek için birkaç paket iskambil kağıdı, en zarif bir adamı bir dilenciye döndürmek için üç yüz elli liralık bir borç kafiydi.
Seniha kalbinin bu bir günlük imtihanından epeyce değişmiş çıktı. Aşktan evvel ki alaycı, havai, şuh ve işveli haline avdet etti.
Konağı kiraya verip kardeşi Selma Hanımefendinin yanına taşınma bahsi çıktığından beri Naim Efendi’ nin rahatı huzuru büsbütün kaçtı. Selma Hanımefendinin kararı o kadar katıydı ki hiçbir mazeretle bunun önüne geçmek kabil olmuyordu.
NAİM EFENDİ;
“Burada doğmuşum, burada yaşamışım, ihtiyarlamışım! Nasıl bırakır giderim? Diyordu.”
SELMA HANIM;
“Burada, fareler, örümcekler ortasında yapayalnız öleceğine, benim yanımda benim gözüm önünde ölürsün” diyordu.
Konak, Naim Efendiyle beraber, her gün biraz daha yıkılıp gidiyordu. Zili bozulan sokak kapısı ağır bir tokmakla vuruluyor ve bir çok gıcırtılarla mustarip bir hayvan gibi sarsıla açılıyordu.


SONUÇ
Kitabın Ana Fikri ve Kitap Hakkındaki Genel Değerlendirme :
Kiralık Konakta Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemindeki toplumsal nedenler dile getirilir.
Kiralık Konak İmparatorluğun çöküş çanlarının kulak yırtan sesleri içinde, kuşaklar arasındaki değişen değer yargıların buna bağlı olarak da yaşam biçimlerinin çelişkisini sergileyen bir romandır.
Seniha – Faik – Hakkı Celis üçgeni romanın yapısının iskeletidir. Toplumsal rüzgarların savurduğu bu insanlar birer yaprak gibi uçuşuyorlar, hiç toprağa düşmüyorlar. Kiralık Konaktaki kahramanların ortak özelliklerinden biri de düşün-dükleri, ettikleri dünya ile gerçek yaşamları arasındaki bağlantısızlıklardır. Onlar için yaşamın her gerçeği birer beklenmeyen darbedir.
Konağın dağılıp satılığa çıkarılmasıyla biten roman bir zümrenin çöküntüsünün üç kuşaklık hikayesidir.

Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların özel fikirlerini yansıtmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
EFECaaN
Admin
Admin
EFECaaN


Erkek
Mesaj Sayısı : 377
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 07/01/08

KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Empty
MesajKonu: Geri: KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ   KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ Icon_minitimeC.tesi 14 Şub. 2009 - 2:49

İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ


Kısa kesilmiş saçı ve sık blucini ile Kerstin Vogt çok başarılı bir alman iş kadını olarak görünüyor. Vogt , Doğu Alman şehrinin göbeğinde bulunan Jena’s Goethe Galeria’ daki East & West Jeans isimli elbise mağazasının müdürüdür. İnanmak zor ki bundan sadece 10 yıl önce, Bayan Vogt , Doğu Alman fabrikasında çalışmakta olan bir sekreterdi.”Durumum iyi” diyordu. Kuzeye sadece bir saat olan kirli endüstri şehri olan Wolfen’da üniversite seviyesinde kimya eğitimi görmüş Helmut Otlewski hayatını kamuda müze tur rehberliği yaparak sürdürüyor. Otlewski birçok arkadaşının işsiz olduğunu, geleceğini göremediğini çünkü geleceğinin olamadığını söylüyor.

Jena ve Wolfen, 10 yıl önce bu hafta, Berlin Duvarı’nın yıkılışından beri, Doğu Almanya’da iki uç noktada neler olduğunu tanımlıyor. 3 Ekim 1990’da Eski Alman Demokratik Cumhuriyeti batıyıda içine aldı. Hemen hemen gece yarısından sonra eski Doğu Almanya vatandaşları alman markına, batının sosyal haklarına ve yeni özgürlüklerine kavuştular. Ama Jena ve Wolfen olaylarında görüldüğü gibi bu gelişme radikal olarak adaletsizdi.

Pek çok açıdan yeniden birleşme parlak olmayan bir politik başarıydı. Doğuya yerleşip Saxoony Eyalet seçimlerini kazanan Kurt Biendenkopf isimli politikacı, bu durumun ulusal birliğin mükemmel bir örneği olduğunu belitmektedir. Biendenkopf’un anlattığına göre Almanya’nın Güçlü kesimlerinin zayıfları destekleyeceğinden emin olunamadığı zamanlarda Biedenkopf Batı Almanya hakkında şüpheliyken, Doğu Almanya büyük bir destek vererek radikal bir değişime gitmek istediklerini gösterdiler. Dahası , Doğu Almanlar , Almanya Politik yaşamına kolayca uyum sağladılar. Nisan ayında Christian Democratic Union’a lider seçilen Angele Merkel bir ossidir.Şu anda Alman Parlamentosunu’nun başkanlık görevini Yürüten ve sosyal demeokrat partinin önemli üyelerinden olan Wolfgang Thierse’ da bir ossidir.

Bu birleşmenin politik başarısı ne kadar büyük olursa olsun, ekonomistler, Doğu’daki olaylara pek umutlu baknmıyorlar Münih’teki Ifo ekonomik araştırma enstitüsü başkanı Hans Werner Sinn, birleşme sonucu, ekonomik krize doğru sürüklenildiğini ve gazetelerin manşetlerinde yer almakta olduğunu belirtti. Her ne kadar bütün ekonomistlr kötümser olmasada açıkça görülmektedir ki Eski Bakan Helmut Kohl’ün 1990 yılında verdiği, doğunun 3-4 sene içinde verimli topraklara dönüşme sözü büyük bir oranda gerçekleşmemiştir.İşsizlik oranı Eski Doğu Alman eyaletlerinde %17 de, kaldı ki bu oran batının neredeyse iki katıydı.Bu durum , hükümet altyapı projelerinr ve sosyal hizmetlere 500 milyar dolarlık harcama yapmasaydı, daha kötü olabilirdi.

Eğer başarı Jena’nı köklü fabrikasında olsaydı, Lother Spath bu gelişmiş teknololojiye sahip çıkardı. 1991’de ünlü kamera ve mikroskop imalatçısı olan Carl Zeissi’se ,Eski Batı Almanya Devletlerinden Baden-Wutturberg’in başkanı olan Spath deneyerek bulunduğu kötü durumdan kurtardı ve Batı Almanya’yı bu sayede geliştirebildi. Spath bugünlerde geçmişte olan felaketleri anımsadı.Çünkü firma yılda 300 milyon dolar kazanıyor ve bunun 100 milyon dolarını kaybediyordu. Firmanın ürettiklerini Batıda bulaunan kimse almak istemiyor ve bunla beraber batıdaki müşterileride mallar için teminat vermiyorlardı.Spath firmayı tekrar ikye bölmeyi düşünerekten görmmede kulanılan mallaraını ve teleskopları Carl Zerss’e zimmetledi. Sonunda ikiye ayrıldılar ve yeni firmanın başına Spath geçti.
Spath ilk iş olarak Jenoptik’in üretim kapasitesini düşürerek, yaklaşık 16000 işçiyi işten çıkararak yani işgücünü kapasitenin yarısına indirerek başladı.Spath böylece Christian Demokrat Parti’nin ana kurallarına, Jena ve Bonn’nun hükümetlerine derin bir darbe vurdu. Batıdan aldığı 15 kişilik kadrosuyla çalışmaya başladı. Fabrikanın ortasına alışveriş merkezleri, ofisler ve üniversiteler kurdu. Jena’nın tekrar gelişimi için gereken yatırımı 500 milyon dolara yükseltti. Kısacası Jenoptik, bu paralarını ilk iki yılda gerçek yatırımcılar ve yeni ürünler icat etmek için kullandı.

Spath 1,5 milyar dolarlık devlet yatırım paketini Doğu Almanya ile olan iyi ilişkilerindwen dolayı alarak tekrar gündeme girdi. Cirosunun 3’te 2’sini Jenoptik’in giderlerine ve veremk zorunda olduğu işçi ücretlerine harcadı.Doğu Almanya kuruluşlarına verilmesi gereken ücretleri erteledi. Buna rağmen Spath ; ‘Batı Almanya Batı’ya hizmet ederken Doğu Almanya bu pazara hakim olabilir’diyor ve ‘Bunların hepsi yanlıştır.Çünkü Avrupanın doğusunda bulunanlar ödedikleri dolar karşılığında en iyi hizmeti isteyeceklerdir.’diyerek ekliyor. Spath’ın Batı Almanya’daki firmaları almasıyla Jenoptik’teki mühendislerin ürettikleri yeni ürünleri alacak olan pazarlar kapandı.

Bugün,Jenoptik gereken özellikleri olamayan zayıf bir başarı gösterisidir. Satışlar yılda &20 artıyor ve sonuçta % 30 kazanç sağlıyor.Spath’at göre şu anda 100 firmadan oluşan şirket 4 yıl sonra tek ve gelişime sürekli devam edecek hale gelecek. Listede bulunan Frankfurt stokları İlaç teknolojisine dönüşecek ve göz ve diğer sağlık sorunlarında kullanılan lazerler üretecektir.

Şu an Jena, bir üniversite şehri olmakla birlikte sokaklarda fizik ve mikrobiyoloji kuruluşlarıyla dolu bir şekil almıştır.Şehirde bulunan üçüncü güzellik ise 300000 tecrübeli çalışan ve üniversite mezunlarıdır.Jena’daki doğal kaynaklar bile Spath olmadan zenginleşemedi dahası gerçekleşemedi.’Almanya’dan geldiğimde 15 kşiyle birlite kaldım ‘ diyen Spath aynı zamanda ‘Orada hiç otel veye vb. şey yoktu’ diyor.Günümüzdede Jenoptik yöneticilrinin %90 ‘ nı Batı Almanya’dan gelmektedir. Sonuç olarak , Peter Rohlingene’ ye göre kasaba nüfusunun yarısının son yılda büyük değişime uğradığını görebiliriz.Ancak diğer doğu sehirlerinin zıttı olarak Jena’da 1990 sayımlarındaki nufusa geri döndüğü görülüyor. Ascleption Meditec’in başında finans müdürü olarak işe alınan 40 yaşındaki Micheal bu olayların gerçekten bir macera olduğunu söylüyor.

Jena geçmişte kapatilizme karşı değildi.Şehre Silicon Saxoony isminin takılmasındaki faktör Dresden’in yarı çalışan fabrikasıdır.Birleşik Milleteler yarı iltkenliğin sahibi olan Dresden’e dünyanın en gelişmiş fabrikalarından sayılan , 30 hektar üzreine kurulan AMD’yi açtı. Bu bir çok iş yeri sahibinin vergilerini paraya çevirmek için Doğu Almanya’ya gelmesini sağlamıştır.

Bölgenin başarısızlığındaki diğer bir etkende işçi ve işverenin bulunduğu güçsüzlük durumudur.Batıdaki işveren ve işçiler yeni projeler üstünde olurken batıdakilerin ücretleri sabit tutmaya çalışması bu olayı açığa çıkarır.Halle’ deki ekonomi araştırma kurumunda çalışan Ladwig’e göre 1999’a kadar bile doğudakilerin maaşları ddoğudakilerin aldıklarının %67’sine eşitti.

Bugünkü durumuna bakarak aldanmamak lazım çünkü Wolfen’da geçmişlered yükesek teknolojinin kullanıldığı bir üs halindeydi.1936’da şehir Alman Enstitü devi olan Agfa’nın eline geçince wolfen’da ilk baş ilk renkli fotoğraf makinesi icat edildi.Ancak Agfa 1961’de Berlin Duvarının yapılmasıyla Batı Almanya’ya yerleşti. Orwo adındaki bir şirkete Agfa’dan kalan fabrikalar verilerek yeni bir firma kuruldu.Bu firma 15000işçi alıp, ürettiklerinin hemen hemen hepsini Sovyetlere sattı.

Helmut Kohl’ün doğu Almanyada kullanılan paranın yerine Alman Markını ortaya çıkarmasıyla Orwo firması kendini büyük bir felaketin içinde buldu.Doğudaki eski müşterilerinin destek edecek kadar paraları olmadığından beslenemeyen Orwo battı.Pixel Net adında batı Almanya’daki bir Alman firması Orwo’yu yeniden canlandırmak için dijital fotoğraf yazıcısı üretmeleri içn destek verdi.Bu yeni projede,Orwo sadece 60 personel çalıştırıyor ve böylece çoğu biaları boş duruyordu.

Wolfen’nın belediye başkanı Lotz Born,Şehrin ekonomik bütçesinin altüst olduğunu ve yaklaşık 40000 iş kaybının olduğunu açıklıyor. Koministler zamanında bu işçilerin büyük bir bölümü batı Almanya’dan Wolfen Nord adındaki yere nakil edildiler ve burada yaşadıkları prefabrik evleri yıkıldı. 1990’da yapılan sayımda Wolfen’ın nufusunun 43000’den 32000’e kadar daralmış olduğu açığa çıktı.Born işsizlerin Wolfen Nord’daki resmi oranının yaklaşık %35olduğunu ve % 50’sinde işsizliğe yakın olduğunu belirtiyor. Bunun nedenini de şehrin elde edebildiği daralmış vergi bütçesine bağlıyor.Bunula beraber Wolfen belediyesinde çalışan 400 belediye işçiside geçiçi olarak işten çıkarıldı.

1920 Amerika gangsterlerinden sonra işçilerini çıkaran Al Capone isimli bar bu günlerde birçok bardak satış yapıyor.Yeniden birleşmenin kötü olmadığını şaka şeklinde belirten 45 yaşındaki Frank Ratajezak daha önce kimyasal ürünlerin yapımında çalışan bir işçidir. “Şimdi istersek beleşe seyahat edip veya beleşe alışveriş yapabiliyoruz. Ancak teksorunumuz paramızın olmaması” diyen Ratajezak kendisinin finasal bir kaynağı oladığından dolayı başka bir yere bakamadığını söylüyor ve işsizlere çıkarılacaklarının bildirilmesini,sonrada rahat yaşamaları içinde gerekli ödeme yapılmasını istiyor.

Wolfen kötü gidişin altını çizerek bunun ana sebebinin Batı Almanya olduğunu belirtiyor.10 yıl önce fabrikalarıın kapatıldığında, birçok doğulunun kendilerinden 40 veya 50 yıl önce olduğunu söylüyor. İşsiz olarak gözüken büyük bir kitleye devlet eğitim programı uyguluyor.Böylece ortalık kötüye giderse onları işe alabileceklerdir.

Zor durumda olamaları onları öfkelenmeye telkim ediyor. 40 yaşındaki işsiz Birgit, işsizlik nedeniyle kurulan 1500 etnik grubun, Wolfen’a yerleşen Alman , Rus, Hindistanlı ve Vietnamlıların kurdukları pazarlara saldırdıklarını belitiyor ve “Tabiki hepimiz yabancılardan nefret ediyoruz” diyor. “Hükümet onlara yardım elini uzatıyor, ondan sonrada en iyi işleri onlara veriyor.Batı Almanya’ya olan aşırı ilgi doğudakilerde rahatsızlıklık yaratarak bir kırgınlık oluşturuyor. Haziran’da Descue’daki Afrikalıların öldürülmesinde suçlu bulunan üç adamdan ikisi Wolfen Nord’dan geldi. Mayor Born Wolfen’deki seçmenlerin % 17 ‘sinin ve yakında %30’unun Almanların birliğini destekleyip, Almanyada’daki göçe karşı gruplara katılacaklarını söylüyor.

Schröder hükümeti Kohl’ün hükümetinin geçmişte yaptığı bazı ana yanlışlıklarıyla suçluyor. Firmayı iflas ettirmek, binalarını boşalttırmak ve süspansiyon gibi yapmakla tehdit ediyor.Bununla beraber bütün binalarda görülebilir bir küçülme ve daralma söz konusu. 2004’te batı ülkelerinin ekonomilerini canlandıracaklardır. Bunun kaynağı ekonomistelerin Halles Ludwing’in dayanışma antlaşmasına inanmasıdır.Birçok ekonomist yeni yollar veya tren yolları gibi alt yapı projelerini desteklerken , hükümetin çabalar karşısında para verip olayı kapatmıştır.Ludwing ’15 yıl sonra destekleyecek iyi bir firmanın yardımına ihtiyacımız yok ve kötülerinde iyiye dönmek için hiçbir şansları yoktur’ diyerek bunun doğru olduğunu göstermiştir.

Bakan Schröder bugünlerde Batı Almanya’nın şehirlerini dolaşıyor ve basit bir mesaj bildiriyor; Bu uzun bir yolculuk.Bundan önceki Doğu Almanya hükümeti şu an üzerinde bulunduğumuz yolun sadece yarısındaydı. Jena ve Wolfen şehirleri şunu gösteriyor ki; Yıkıntılar için yardımın vazgeçilmez çözüm olduğunu bununla birlikte bunun sadece finansal yardım olamdığını oy toplama amaçlı olduğunu fakat bunların kullanımının nasıl olduğu söz konusudur.

ÇİÇEK AÇAN (GELİŞEN) ÜLKELER

1990’lara kadar Brandenburgdoğu şehirlerinden olan Zossen’deki telefon santrali Fritz Lang’s Metropolisine bağlı değil gibiydi.Binlerce antik motorlu düğmeler aralıksız olarak üretildi ve otomatik aramalar sağlandı. O günlerin Doğu Almanya’nın antika telefon sistemi Deutshe Telekom tamamen yenilendi.Zossen’deki tek değişim arama yollarını sağlayan bilgisayarlardı.

Ses atlaması son 10 yılda Almanya’nın altyapısını geliştirdi. Federal hükümet ve şehirler 136 milyar doları önceki Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin havaalanlarına, yollarına, trenyollarına , kanallarına telefonlar için yaptığı % 40’lık altyapı çalışmalrı içinde % 70’lik bir işgücü kullanıldı. Doğu şehirleri tekrar kuruluş başkanı Thomas Maiziere son 10 yılda birçok gelişimin olduğunu söylüyor ve uzun yolun yarısını bitirdiklerini de belirtiyor.

Öncelik Doğu Almanya’nın antika telefon sisteminindi. 1990’da sadece 10 kişiden birinde telefon vardı, aletlerin üçte ikisi 1940’lara gelmeden kullanıldı ve cep telefonu yoktu. Binlerce köy tek bir telefon kullanıyordu.7 yıl ve 23 milyar dolarlık yatırımdan snra Deutche Telekomu 140000 km fiber optik tel ve 10 milyon km bakır tel döşeyerek 5,5 milyon yeni şebeke kurdu.Doğu Almanya’nın yarısı şimdi bunlara sahip – yönetim istasyonları ve cep telefonu ağları kuruldu.Doğu Almanya’nın 2. Dünya Savaşı öncesinde raylı sisteme ihtiyacı vardı.Deutche Bath şubesinin 16 milyar dolarlık bir ücretle yenileyen kişi olan Siegfrıed Knupfer’ Önemsiz üç yola elektrik verildi ve araçların % 70’inden fazlası burada çalıştı ve bunların bu yolun çeyreğine kadar maksimum 120km/h çıkıyordu’ diyordu.Şimdi araçlar 5200 km elektrikle çalışabiliyor ve bu sektör dahada büyümei. En az yapılan sefer en az her yarım saatte oluyordu. 1998’de , Hannover’dan Berlin’e bu trenler 280km gibi yüksek bir hızla, 90 dakikada ulaşıyırlardı. Knüpfer ‘Biz bunu ancak 60 yılda bir yapabiliriz’ diyordu.

1991 ve 1998 yılları arasında 11 milyar dolar huniden boşalırcasına Doğu Hitlerin anayolları için harcandı. Yaklaşık 120 km otban yapılıp ana otobanın uzunluğununu 1100 km ‘ye kadar çıkardı.Vergilerden kazanılan milyarlar, modern altyapı ve havaalanları için elden gitti.Örnek olarak Saxony’nin bir şehrindeki havaalanını dünya çapında yapmak ve jumbo jetlerle 24 saat servis verebilmek için 900 milyon dolar harcandı.

Bir çok eksik tamamlandı. Örnek olarak yollar karışıklıktan kurtuldu ve gelişti. Pahl bunun halledilmesi ve dünya çapında kaliteli olması için uzun zaman ve 136 milyar dolar gerektiğini söyledi.Doğu Almanya’nın şehirleri henüz çiçek açan şehirler değil ancak Bakan bunun 1990’da gerçekleşmesi için söz verdi. Ama o çiçekler henüz açmadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://bal11ler.yetkin-forum.com
 
KİTAP ÖZETLERİ- KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bodrum Anadolu Lisesi 11.Sınıflar (BAL11LER) :: Genel :: Kültür Ve Sanat-
Buraya geçin: