Bodrum Anadolu Lisesi 11.Sınıflar (BAL11LER)
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bodrum Anadolu Lisesi 11.Sınıflar (BAL11LER)

Created by EFECaaN ©2008
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 bu kez de edebiyat etkinliklerimiz.aç oku.sayfa 93 ten sonrası

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
QRAMP
Modaretor
Modaretor
QRAMP


Erkek
Mesaj Sayısı : 43
Yaş : 31
Kayıt tarihi : 11/02/09

bu kez de edebiyat etkinliklerimiz.aç oku.sayfa 93 ten sonrası Empty
MesajKonu: bu kez de edebiyat etkinliklerimiz.aç oku.sayfa 93 ten sonrası   bu kez de edebiyat etkinliklerimiz.aç oku.sayfa 93 ten sonrası Icon_minitimeÇarş. 11 Şub. 2009 - 21:46

Sayfa129
SU KASİDESİ

1) Ey göz, gönlümdeki ateşlere, gözyaşından su saçma, böylesine tutuşan ateşlere su çare kılmaz
Bu beyitte Fuzulî gönlünde aşk ve ıztırabı ateşlere, gözyaşını ise, suya benzetmiştir Su ile ateş birbirine zıttır Su ateşi söndürür Fakat gönül atşi maddî değil, manevîdir Bundan dolayı gözyaşları insanın içindeki ateşi söndürmez Bu beyit bize Fuzulî’nin muztarip, duygulu bir insan olduğunu gösteriyor Bu beyitte tekrarlanan (s, g, d, k) konsonantları (ünsüzleri) ile (o, ö, u) vokalleri (ünlüleri) bir ahenk vücuda getirmektedir

2) Dönen günbedin rengi mi mavidir, yoksa gözümden akan su mu onu çepçevre çevirmiştir, bilmiyorum
Bu beyitte geçen “âb-gûn” kelimesi hem suya benzer, hem mavi renk mânâsına gelir Fuzulî gözyaşlarının gök kubbeyi çepçevre kuşattığını söylemekle mübalağa sanatı yapıyor, gökyüzünün renginin mavi mi, yoksa gözyaşlarından dolayı mı böyle göründüğünü bilmediğini söylemekle “tecahül-i arifane” de bulunuyor Gökyüzü, için “günbed-i devvar” (döner kubbe) tamlamasını kullanmakla da şair, gökyüzü ile göz arasında bir münasebet kuruyor Bu beyitte tekrarlanan (n ve g) konsonlarıyla ince ve kalın yuvarlak vokaller hususî, bir âhenk vücuda getiriyor

3) Kılıcının zevkinden gönlüm parça parça olsa, şaşılmaz, zira su zamanla duvarda yarıklar bırakır
Fuzulî’nin bu beyitte “zevk-i tîg-kılıcının zevki” tamlamasını kullanması psikolojik bakımdan dikkati çekicidir Fuzulî sevgilisinin verdiği acıdan şikâyet etmez, tam tersine zevk duyar Burada söz konusu olan kılıç sevgilinin keskin bakışıdır Şair, senin kılıca benzeyen bakışlarının yerdiği acı’ bana zevk” verir fikrini “zevk-i tîg” tamlaması ile özetlemiştir Divan şairleri bu nevi kısa, özet veya yoğun sözlerden hoşlanırlar Onları okuyucunun çözümlemesi lâzımdır Şair, kılıcın gönlünü çak çak (parça parça) etmesi ile suların duvarda yarıklar hâsıl etmesi arasında bir bağlantı kuruyor Divan şairleri çok defa kılıç deyince suyu hatırlarlar Bunun sebebi kılıcın imal edilirken su ile çelikleştirilmesidir Bir klişe olarak kullanılan “âb-ı tîg” (kılıç suyu, kılıcın parlaklık ve keskinliği) tamlaması da onlarda su hayalini uyandırır

4Yaralı gönül senin (peykân)ından korka korka bahseder Yaralı olan suyu ihtiyatla içer
Bu beyitte geçen “peykân” sözü okun ucundaki demir mânâsına gelir Bu da sevgilinin kirpiklerine tekabül eder Sevgilinin oka benzeyen kirpikleri âşığı yaralar, yaralılar da suyu ihtiyatla içerler

5Bahçıvan boşuna zahmet çekmesin, gül bahçesini suya versin, bin gül bahçesine su verse, senin yüzün gibi bir gül açılmasına imkân yoktur
Bu beyitte sevilen varlığın yüzü ile gül arasındaki benzeyiş dolayısıyla ikisi arasında bir mukayese yapılmıştır Fuzulî su redifi vasıtasiyle hayali genişletiyor Araya bahçıvanı da katıyor Sevgili, güzellik ve başka vasıfları bakımından gülden üstündür Şair, su vermek ile de oynuyor Birinci mısrada “suya vermek” sözü mecazî olarak yok etmek mânâsına kullanılmıştır

6 Yazı yazan (hattat) kalem gibi gözlerine kara su inse de, senin yüzünün hattına benzer bir hat yazamaz
Bu beyitte “gubar,’ muharrir, hat, hâme ve kara” kelimeleri arasında tenasüb sanatı vardır Bu kelimeler birbirleriyle ilgilidir Hat, yazı sanatıdır Gubar, hat sanatında bir yazı çeşididir Şair, kalem, kara ve muharrir kelimelerini hat sanatı ile münasebeti bakımından zikrediyor Divan şairleri sevgilinin yüzündeki ince tüyleri hatta (yazıya) benzetirler Sevgilinin yüzünün hatları, hattatın yazdığı yazılardan çok daha güzeldir Hattat, gözlerine kalem gibi kara su ininceye dek, yani kör oluncaya kadar yazı yazsa, senin yüzünün hattına benzer bir yazı yazamaz Şair “okşamak” kelimesini hem benzetmek, hem yüz dolayısıyle sevmek mânâsında kullanmıştır Kalem (hame) gibi gözüne kara su inmek sözü, mecazî olarak kör olmak mânâsına gelir

7Yanağını hatırlarken kirpiklerim ıslansa bunda şaşılacak ne var? Gül yetiştirmek isterken, dikene verilen su boşa gitmez
Fuzulî bu beytinde gözyaşını tatlı bir alayla yumuşatıyor Beyit, birbiriyle ilgili şu benzetmelere dayanıyor: Yanak-gül, kirpikler-diken, gözyaşı-su Bu beyitte eskilerin “leff ü’ neşir” (sarma ve açma) dedikleri bir sanat vardır Bu sanat, aralarında münasebet bulunan iki veya üç şey zikrederek karşılıklarını (benzerlerini) söylemek suretiyle yapılır

8Gam günü hasta gönülden kılıcını (kirpiklerini, bakışını) esirgemek gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir
Fuzulî, burada da ok (kılıç) -su-yaralanma mazmununa dayanıyor Karanlık gece ile sevgilinin kara gözleri arasında da münasebet vardır

9Gönül, ondan ayrı olduğun zaman, onun peykinin (oka benzeyen kirpiklerini) isteyerek, hasretini teskin etmeğe çalış Susuzum, git bu çöl de benim için su ara
Kılıca olduğu gibi peykâna (ok ucuna) da su verilir Şairin “git bu çölde benim için su ara” demesi demirin kuruluk bakımından çöle benzemesinden, demirde ve çölde gizli olarak su bulunmasından dolayıdır Şairin asıl özlediği sevgilisinin bakışlarıdır

10 Ben dudağına karşı büyük bir arzu duyuyorum Kuru sofular ise, kevser istiyorlar; böylece sarhoşa şarap,’ ayık insana da su hoş gelir
Bu beyitte dudak kırmızılığı dolayısıyle içkiye benzetilmiştir, ve sarhoşa (aşığa) uygun görülmüştür Kevser Cennet’te bir havuzun adıdır Dîvan şairleri aşk ile kendinden geçenlerle kuru sofuları karşılaştırmaktan ve aralarındaki tezadı belirtmekten hoşlanırlar Aynı beyitte birbirine paralel olan dudak-şarap, âşık-sarhoş, kevser-su, zahid-ayık insan benzetmeleriyle Fuzulî bir leff ü neşir sanatı yapmıştır

11 Su, durmadan senin mahallendeki bahçeye doğru akıyor Galiba o, hoş yürüyüşlü sevgiliye âşık
Fuzulî’nin küçük bir tablo teşkil, eden bu beyti de birtakım gizli benzetmelere dayanır “Serv-i hoş-reftar”dan maksat uzun boylu, güzel yürüyüşlü, sevgilisidir Sevgilinin bahçesine doğru akan su âşıktır Dîvan şairleri sevgilinin boyu için “revan” (akıcı) sıfatını da kullanırlar Servi kelimesi, şairde su çağrışımı uyandırmıştır

12 Toprak (set) olarak sevgilinin köyüne giden suyun yolunu kessem gerek Zîra o benim rakibimdir O köye gitmesine engel olmalıyım
Şair burada yine servi dolayısıyle rakibini suya benzetiyor Toprak olmak kelimesi mecazî olarak, ölmek mânâsına gelir Fuzulî, bu kelimeyi hem, hakikî, hem mecazî mânâda kullanıyor

13 Ey dostlar, eğer onun elini öpme arzusu ile ölürsem, toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin
Fuzulî ince bir hayale dayanan bu beytinde (s) aliterasyonu ile (u) asonansının doğurduğu âhenkten de istifade ediyor

14 Servi, kumrunun yalvarmalarına karşı dikbaşlılık ediyor Su gitsin de onun eteğine sarılıp ayağına düşsün yalvarsın
Servi ile kumru çok defa bir arada bulundukları için birbirlerine âşık sayılırlar Servi, güzel boylu sevgiliye, kumru yalvaran âşığa benzer Şair, servinin uzun oluşu ile dikbaşlılık arasında bir münasebet bulunuyor Servi ağaçlarının dibinden akan su da bir arabulucuya benzetiliyor Şair bu beyitte servi, kumru ve suya insana has vasıflar vermek suretiyle “teşhis” ediyor ve âdeta tabiatı masallaştırıyor
“Servi”, vahdeti (Tanrı) “su”, peygamberi, “kumru” kulu temsil eder Beyitte arka planda böyle bir mânâ da vardır

15 Gül dalı bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor Su, gül dalının damarına girerek bülbülü kurtarmalıdır
Renk kelimesi, renkten başka şekil, suret ve hile mânâlarına da gelir Şairin burada onu kullanması gül ve bülbülün kanı dolayısıyledir Gül, kendisine kırmızı renk sağlamak maksadıyle bülbülün kanına girmek istiyor Divan şiirinde gül ile bülbül arasında bir aşk münasebeti olduğundan bahsedilir Şair bu beytinde de gül, bülbül ve suya insanî vasıflar izafe ediyor

16 Su temiz tabiatını âleme aydınlık (berrak) kılmış ve Hazret-i Muhammed’in, yoluna girmiştir
Şair bu beytinde su ile Hazret-i Muhammed’e uyan, onun yolunda giden mümin arasında bir münasebet buluyor Temizlik dolayısıyle İslâmiyet suya büyük önem verir Su maddî ve manevî temizliğin sembolüdür Suyun vasıflarından biri berrak oluşudur İyi mümin de öyledir Onun gönlü de su gibi aydınlık, herkese açıktır

17 Seyyid-i nev’-i beşer (insan ney’inin efendisi, Hazret-i Muhammet) seçkinlik incisinin denizidir Onun mucizeleri kötülerin ateşi üzerine su serper
Burada su redifi dolayısıyle Peygamber bir seçkin inciler denizine benzetilmiştir Onun din denizi seçkin inciler yetiştirir O, kötülük ateşlerini söndüren bir sudur Su ile ateş arasında tezat vardır Burada ateş kötülüğün, su iyiliğin sembolü olarak kullanılmıştır, Bu beyitte seyyid, ıstıfa, sepmek), (beşer, ateş-i eşrar) kelimelerinde aliterasyon vardırHz Muhammed doğduğu zaman ateşperestlerin ateşleri sönmüştür Beyitte bu mucizeye de telmih vardır

18 Peygamberlik gül bahçesinin canlılığını tazelemek için mermer taşı mucizinden (yaratıcılığından) su akıtmış
Peygamberlik gül bahçesine su verince gül tazeleniyor Gül Peygamberimize izafe edilen bir çiçektir Peygamberlik müessesesi onunla taze kalmış, Son peygamber olan Peygamberimizin mucizelerinden biri kara taştan su akıtmak Bu mucize peygamberliğinin kabulü ve yeni bir gül açılması, peygamberlik bahçesinin parlaklığının tazelenmesidir

19 Onun mucizi âlemde öyle nihayetsiz bir hidayet denizidir ki, binlerce kâfir tapınağına (Mecusî tapınağına) o denizden hidayet ermiştir
Peygamber doğduğu zaman vukua gelen harikulade hadiselerden biri de sönmeyen ateşlerin sönmesi (Mecusî ateşlerinin sönmüş olması)dir Bu hadiseye telmih eden Fuzulî’ye göre peygamberimizin mucizesi öyle sonsuz bir deniz imiş ki, binlerce kâfir ateşgedesindeki ateşi söndürmeğe yetmiştir
“Yetmiş” kelimesi hem “erişmiş” hem de “kifayet etmiş” mânâlarına gelir Burada kifayet etmiş mânâsında tevriye!i kullanılmıştırAyrıca su-ateş arasında tezat vardır

20 Şiddet günü Ensar’a parmağından akıttığı suyu kim işitse, hayretle parmağını ısırır
Tebuk seferinde (şiddet günü) susuz kaldıkları zaman Peygamberimizin parmakları arasından oluk oluk su akmış Bunu duyan hayretinden parmağını ısırır Bu hadise de kullara hayret veren bir mucizedir

21 Dostu, yılan zehri içse, ebedî hayat suyuna döner, düşmanı su içse mutlaka yılan zehri olur
Peygamberin dostlarından maksat, hayatında iken, ona uyan sahabelerle, onun yolundan giden Müslümanlardır Aynı imana sahip oluş, onlara da manevî bir güç verir ve onlar bu manevî güç ile, kötülükleri iyiliğe döndürebilirler Buna karşılık, düşmanları için iyi şeyler böyle kötü bir mahiyet alır Şair bu fikri, yılan zehrinin ebedî hayat suyuna veya tersine ebedî hayat suyunun zehre dönüşmesi sembolü olarak ifade ediyor Burada tezat sanatı vardır

22 Abdest almak için yanağının gülüne su serpince, her damla sudan bin rahmet denizi dalgalanmıştır
Şair borada “gül-i ruhsar” tamlaması ile Peygamber’in yanağını güle benzetmiştir Abdest alınırken yüz yıkanır Peygamber’in yüzüne değen su, onun manevî gücü ile çoğalıyor, bir damladan bin rahmet denizi doğuyor Damla ile deniz arasında tezat vardır Bu tezat ve benzetme tasavvufta birlik (vahdet) ile çokluk (kesret) u belirtmek için kullanılır Çok, birden doğar Başlangıçta ilk Müslüman olan Hazret-i Muhammed tek idi Daha sonra, Müslümanların sayısı yüzlerce milyonu aştı Tanrı’nın insanlara acıması mânâsına gelen rahmet, Türkçe’de mecazî olarak yağmur mânâsına da gelir Yağmur milyonlarca damladan oluşur

23 Su senin ayağının toprağına erişeyim diye durmadan, ömürler boyu başını taştan taşa vurarak âvâre gezer durur
Her yıl, yüz binlerce Müslüman, dünyanın dört bir yanından Hacc’a giderler Peygamber’in mezarını ziyaret ederler Şair, sulara da böyle kutsal bir duygu yüklüyor Suların başını taştan taşa vurması, hem hakiki, hem mecazî mânâda kullanılmıştır Hayat ile su arasında münasebet olduğu için şair ömür kelimesini kullanmıştır Muttasıl kelimesi Arapça “vasl” (ulaşan, kavuşan) kökünden gelir Bu beyitte teşhis sanatı vardır

24 Su ister ki, senin dergâhının toprağına zerre zerre nur salsın Parça parça olsa bile su o dergâhtan dönmez
Toprak, su ve ışık zerre zerre, parça parça olurlar Su ışığı yansıtır Şair, su ve ışığın bu özelliklerine manevî bir mânâ da veriyor Burada su ve ışığın zerre zerre veya pare pare olması sevginin gücünü ifade eder

25 Senin na’tını zaman zaman tekrarlamayı hata ehli derman bilir Tıpkı sarhoşun ayılması için yüzüne su serpmesi gibi
Hata kelimesi yanlış ve günah mânâsına gelir “Ehl-i hata”dan maksat, yanlış yola sapanlar, günahkârlardır Onlar günahlarından kurtulmak için, sarhoşun ayılmak maksadıyle yüzüne su serpmesi gibi senin na’tını tekrarlarlar Na’t, bir şeyi medhederek anlama mânâsına gelir Hazret-i Mu-hammed’i övmek için yazılan şiirlere de na’t denilir Belli zamanlarda okunan Kur’an cüzlerine ve dualara “vird” denilir

26 Ey Tanrı’nın sevgilisi, ey insanların en iyisi, sana dudakları yananların su dilemeleri gibi müştakım

27 Şen o keramet denizisin ki, Miraç gecesi feyzinin şebnemi duran ve gezen yıldızlara su götürmüştür
Burada Hazret-i Muhammed’in Mirac’ına telmih vardır Şebnem kelimesinin şeb’i (gece) ile Şeb-i Mîrac’ın “şeb”i aynı mânâya gelir Şairin iki kelime atasında münasebet kurmasının sebebi budur Feyiz: suyun taşması, bereket demektir Şebnem ile bahar arasında tezat vardır Peygamber’in manevî gücü o kadar kuvvetlidir ki, yeryüzünden götürdüğü şebnemi bütün yıldızlara yetecek su sağlar Burada sudan maksat, Hazret-i Muhammed’in Miraç gecesi bütün kâinata varlığı ile vermiş olduğu feyizdir

28 Mezarını yenileyen mimara su gerekirse, güneşin çeşmesinden her dem feyzin saf suyu iner
Burada güneş, dünyaya feyz ve bereket verdiği için çeşmeye, güneşten akan ışık zülâle (saf su) benzetilmiştir

29 Cehennem korkusu yanık gönlüme gam ateşi salmış, senin ihsan bulutunun o ateşe su serpeceğini umuyorum
Mânâ bakımından bütün kelimeleri birbiriyle ilgili olan bu beyitte tenasüb veya müraat-i nazîr sanatı vardır

30 Na’tının uğuru ile Fuzulî’nin sözleri nisan yağmurundan vücuda gelen büyük inci tanelerine benzemiştir
Bir efsaneye, göre istiridyeler nisan ayında denizin yüzüne çıkar, yağmur yağarken kabuğunu açar, bir iki damla alır, yeniden denizin dibine inerlermiş Bunlar zamanla inci haline gelirmiş Fuzulî yukarıdaki beytinde bu efsaneye telmihte bulunuyor, kendi sözlerini inciye benzetiyor

31 32 Mahşer günü gaflet uykusundan uyandığımda ve hasret gözyaşlarından uykusuz gözlerim su döktüğünde (ağladığımda) umduğum odur ki, mahrum olmayayım, vaslının çeşmesi senin yüzüne teşne olan bana su versin
Divan şairleri umumiyetle fikirlerini bir beyitte sona erdirirler Fuzuli burada 31 beyitle 32 beyiti birbirine bağlıyor İki beyitte de mahşer günü bahis konusudur O gün insanlar Tanrı’ya -hayatlarında yaptıkları iyi ve kötü işlerin hesabını verecekleri için büyük bir telaş ve heyecan içinde olacaklardır O gün Hazret-i Muhammed kendisini sevenlere şefaat edecektir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
bu kez de edebiyat etkinliklerimiz.aç oku.sayfa 93 ten sonrası
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bodrum Anadolu Lisesi 11.Sınıflar (BAL11LER) :: Sınıflarımız :: Sınavlar-Ödevler-Duyurular-
Buraya geçin: